BELED SÛRESİ

سورة البلد

Kur’ân-ı Kerîm’in doksanıncı sûresi.

Bir adı da Lâ Uksimü olan bu sûre Mekkî olup yirmi âyettir. Fâsılaları (ا، د، ن، هـ) harfleridir. Adını ilk iki âyetinde geçen “el-beled” kelimesinden almıştır. Beled veya belde sözlükte “şehir, memleket” mânalarına gelirse de burada Mekke şehri kastedilmektedir.

Beled sûresinde, mekânların en şereflisi Mekke’ye yemin edilecek insanın zor ve çetin şartlar içinde dünyaya


getirildiği, bu sebeple de olgun bir insan olabilmek ve yüce gayelere erebilmek için sıkıntılara göğüs germek zorunda bulunduğu hatırlatılmaktadır. Böylece Hz. Peygamber’in karşılaşacağı güç şartlara, müşriklerin ona uygulayacağı zulüm ve baskıya da işaret edilmektedir. Gücüne ve servetine güvenerek Allah’a karşı gelen kimselerin aldandığı, ayrıca insana maddî ve mânevî birtakım nimetlerin verildiği, hayır ve şer yollarının gösterildiği belirtilmekte, sarp yokuşa benzeyen hayır yolunun bir köle âzat etmek veya açlık ve kıtlık zamanlarında akrabadan bir yetimi yahut perişan durumdaki bir yoksulu doyurmak olduğu bildirilerek yardımlaşmaya verilen önem ve İslâm’ın kölelik müessesesi karşısındaki tavrı ortaya konmaktadır. Ayrıca iman ettikten sonra birbirine sabır ve merhameti tavsiye etmenin lüzum ve önemine dikkat çekilmiştir. Sayılan bu özellikleri taşıyanlara “ashâbü’l-meymene” (sağ taraftarları, amel defterleri sağdan verilenler), Allah’ın âyetlerini inkâr edenlere de “ashâbü’l-meş’eme” (sol taraftarları, amel defterleri soldan verilenler) denildiği bildirilmekte ve bu sonuncuların kötü âkıbetine işaret edilmektedir.

Beled sûresini okumanın faziletine dair Sa‘lebî ve Vâhidî gibi bazı müfessirlerin Übey b. Kâ‘b’dan rivayet ettikleri, Zemahşerî ve Beyzâvî gibi daha sonraki müfessirlerin de eserlerinde yer verdikleri, “Allah, ‘lâ uksimü bi-hâze’l-beled’i okuyanı kıyamet günü gazabından emin kılar” meâlindeki hadisin uydurma olduğu kabul edilmektedir (bk. Zerkeşî, I, 432).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “beled” md.; Kamus Tercümesi, “beled” md.; Buhârî, “Tefsîr”, 90; Taberî, Câmiu’l-beyân, XXX, 123-132; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-beyân an tefsîri’l-Kurân, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 133, II, vr. 178ª; Vâhidî, el-Vasît, Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 124, II, vr. 939b; Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1373/1953, IV, 601-604; Fahreddin er-Râzî, Tefsîr, XXXI, 179-187; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, İstanbul 1314, II, 604-605; Zerkeşî, el-Burhân, I, 432; İbn Hacer, el-Kâfi’ş-şâf fî tahrîci ehâdîsi’l-Keşşâf (el-Keşşâf içinde), Kahire 1373/1953, IV, 604; Aynî, Umdetü’l-karî, Kahire 1392/1972, XVI, 154-156; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, Kahire 1383/1964, V, 442-447; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXX, 133-140; Elmalılı, Hak Dini, VIII, 5822-5845; İdâre, “el-Beled”, UDMİ, IV, 772-773.

Muhammed Eroğlu