BEDÎÜDDİN KUTBÜLMEDÂR

بديع الدين قطب المدار

Bedîuddîn Kutbü’l-Medâr b. Alî b. Muhammed el-Halebî el-Mekenpûrî (ö. 840/1436)

Medâriyye tarikatının kurucusu.

715’te (1315) Halep’te doğdu. Huzeyfe eş-Şâmî, Abdullah Mekkî, Tayfûrüddin eş-Şâmî gibi Suriye ve Halep’in önde gelen âlim ve şeyhlerinden ders aldı. On dört yıl süren tahsil hayatı boyunca şer‘î ilimler yanında simya ve kimya gibi ilimleri öğrendi. Ebû Hüreyre veya Hz. Ali neslinden olduğu, Şeyh Tayfûrüddin’den hilâfet aldığı, tarikat silsilesinin Hz. Ebû Bekir’e ulaştığı rivayet edilmektedir.

Çokça seyahat ettiği söylenen Bedîüddin Kutbülmedâr, hacca ilk defa Hindistanlı meşhur sûfî Şeyh Eşref Cihangir es-Simnânî ile birlikte gitti. Şeyh Eşref’in bazı risâlelerinde ondan övgü ile bahsettiği ve “Üveysî” olduğunu söylediği nakledilir. Dönüşünde Hindistan’a gitmek üzere bindiği gemi batınca yüzerek bir adaya sığındı. Buradan Bağdat’a geçerek Kerbelâ, Necef ve Kâzımiye’yi dolaştı. Abdülkadir-i Geylânî neslinden bir kadınla evlendi. Bir süre sonra Medine’ye giderek Mescid-i Nebevî’de itikâfa girdi. Ardından Horasan ve İran’a geçip Şeyh Nasîrüddin ile görüştü ve ondan “kutup” unvanını aldı. Daha sonra Hindistan’da Gucerât, Ecmîr, Kannevc, Kelpî şehirlerini dolaştı ve Kanpûr’a gitti. Burada yaptığı bir tartışma yüzünden Kadı Şihâbüddin Devletâbâdî ile arası bozuldu. Mescid-i Atala’nın inşasını sağlayan Kanpûr Şarkî Devleti Meliki İbrâhim Şah’ın güven ve sevgisini kazandı. Kanpûr’a bağlı Mekenpûr’da bir zâviye yaptırarak irşad faaliyetlerine başladı ve 18 Cemâziyelevvel 840’ta (28 Kasım 1436) 125 yaşında burada vefat etti. Bağlıları tarafından büyük bir “arûs” merasimiyle defnedildi. Mezarı başında yapılan törenler âdet haline gelerek uzun süre devam etti. Vefatından sonra İbrâhim Şah tarafından mezarı üzerine yaptırılan türbe Mekenpûr’un önemli ziyaret yerlerinden biri olmuştur.

Vahdet-i vücûd* görüşünü benimseyen Kutbülmedâr, mensuplarına günde ancak bir öğün yemek yemeyi ve sık sık oruç tutmayı tavsiye ederdi. Medâriyye tarikatı Hindistan ve Pakistan’da büyük ilgi gördü. Çeşitli kerametlere ve daha başka olağan dışı hallere sahip oldukları rivayet edilen Medârîler XVI. yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamışlar, İbâhî ve kural tanımaz bir zümre haline gelmişlerdir. Tarikat mensupları genellikle Hindistan’da aşağı sınıftan sayılan insanlardı. Kuzey Hindistan’da ve Bengal’de yaygın olarak görülen Medârîler Hindû yogilerden de etkilenmişlerdir. Saçları dağınık, başlarında ve boyunlarında demir zincir veya siyah türbanla dolaşırlar. Diğer insanlardan yiyecek almazlar, pirinç, eritilip süzülmüş tereyağı ve tuzla beslenirler. Et ve balık yemezler. Bazıları siyah, bazıları renkli elbise ve bazıları da “kefnî” denilen peştemal bağlarlar.

Bedîüddin Kutbülmedâr ve tarikatı hakkında yapılan çalışmalar arasında, Zâhir Ahmed Zâhir’in Siyerü’l-Medâr adlı Urduca eseri (Leknev 1900; Bedâûn 1290), Abdurrahman Abbâsî’nin Mirǿât-ı Medârî adıyla Farsça yazdığı ve Abdürreşid Zuhrülislâm’ın Sevâkıbü’l-envâr bi-metâliǾi’l-kutbi’l-Medâr adıyla Urduca’ya çevirerek neşrettiği (Ferahâbâd 1328/1910) biyografi, Abdülbâsıt Kannevcî’nin Peşâver Kütüphanesi’nde (nr. 1957) bulunan Dârü’l-esrâr fî havâriki Şâh BedîǾuddîn Medâr adlı eserleri zikredilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dârâ Şükûh, Sefînetü’l-evliyâǿ, Kanpûr 1900, s. 187-188; Zebîdî, İkd, s. 100; Harîrîzâde, Tibyân, III, vr. 111ª-112ª; L. Rinn, Marabouts et Khauan, Alger 1884, s. 37-38; Gulâm Server Lâhûrî, Hazînetü’l-asfiyâǿ, Leknev 1913, II, 310-312; Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-havâtır, III, 38-45; a.mlf., es-Sekāfetü’l-İslâmiyye fi’l-Hind, Dımaşk 1403/1983, s. 185; Ma‘sum Ali Şah, Tarâǿik, II, 524 vd.; R. S. Bhatnagar, Dimensions of Classical Sufi Thought, Delhi 1984, s. 181; Muhammed Müzemmil Hak, Some Aspects of the Principal Sufi Orders in India, Dakka 1985, s. 96-112; T. W. Arnold - M. Mujeeb, “Hindistan”, İA, V/1, s. 525; A. S. Bazmee Ansari, “BadiǾ al-din”, EI² (İng.), I, 858-859; a.mlf., “BedîǾuddin”, UDMİ, IV, 235-237.

Recep Uslu