BÂVENDÎLER

آل باوند

Taberistan’da hüküm süren İran asıllı bir hânedan (665-1349).

Hânedanın adı, Sâsânî Hükümdarı Kubâd’ın torunu Şâpûr’un oğlu Bâv’dan gelmektedir. Merkezleri Şehriyârkûh’ta Firîm olmakla birlikte asıl Hazar denizinin güneyindeki ovalarda hüküm sürdüler. Bazı Bâvendî hükümdarları “ispehbed” veya “melikü’l-cibâl” unvanı ile de anılmışlardır. Bâvendîler başlıca üç kola ayrılmıştır:

1. Keyûsiyye. Bâvendîler’in bu kolu adını, Bâv’ın babası ve Sâsânî Hükümdarı Enûşirvân’ın kardeşi olan Keyûs’tan almıştır. Bâv bazı savaşlarda yararlılıklar gösterdiyse de son Sâsânî Hükümdarı III. Yezdicerd’in ölümünden (30/651) sonra bir âteşkedede inzivâya çekildi. Ancak Taberistan (XI. yüzyıldan itibaren Mâzenderan) halkı onu kendilerine hükümdar seçti. Böylece Bâvendîler hânedanı kurulmuş oldu. Daha sonra Taberistan’da hüküm süren Karinîler’in son hükümdarı Mâzyâr b. Karin, Bâvendîler’den Şehriyâr b. Şervîn ve kendi amcası tarafından hükümdarlıktan uzaklaştırıldı. Bu olay üzerine Mâzyâr, Abbâsî Halifesi Me’mûn’un sarayına giderek Müslümanlığı kabul etti. Böylece halifenin güvenini kazandı ve 207 (822-23) yılında vali Mûsâ b. Hafs ile Taberistan’a döndü. Mâzyâr 210’da (825-26) Mûsâ ile birleşti ve Bâvendî Şâpûr b. Şehriyâr’ın hâkimiyetindeki bölgeleri ele geçirerek onu öldürttü. Firîm ve öteki şehirlerde camiler inşa ettirdi. Daha sonra Halife Me’mûn bütün Taberistan’ın idaresini Mâzyâr’a verdi. Mâzyâr’dan sonra Taberistan yirmi yıldan fazla Tâhirîler’in idaresinde kaldı.

842 yılında Bâvendî Hükümdarı Karin b. Şehriyâr Müslümanlığı kabul etti ve Ebü’l-mülûk künyesini aldı. Karin savaşlarda Tâhirîler’e yardımcı olduğu için hizmetlerine karşılık yeniden Şervîn dağlarının hâkimi olarak tayin edildi. Bu sayede İslâmiyet Taberistan’ın yerli halkı arasında hızla yayıldı. Daha sonra Karin ile torunu ve halefi Rüstem Taberistan’daki Ali evlâdına karşı devamlı muhalefet ettiler. Sonuçta Rüstem, Alevîler’i destekleyen Râfi‘ b. Herseme tarafından hapsettirildi ve işkenceyle öldürüldü (895). Yerine geçen oğlu II. Şervîn başlangıçta Hasan b. Ali el-Utrûş’a karşı çıktıysa da daha sonra ona tâbi olmak zorunda kaldı.

Büveyhî Hükümdarı Rüknüddevle Taberistan’ı zaptettiği zaman (336/947-48) II. Şehriyâr onun hâkimiyetini tanıdı. Şehriyâr daha sonra belki de Büveyhîler’in desteğini sağlamış olan kardeşi II. Rüstem tarafından Şehriyârkûh’tan uzaklaştırılınca büyük bir ihtimalle buradan Sâmânîler’in yanına gitti. Nitekim 968’de Taberistan’ı zaptetmek isteyen Sâmânîler’in Cürcân’daki ordusunda onun da bulunduğu zikredilir. Ancak bu sırada Büveyhîler’in hâkimiyetindeki Firîm şehrine II. Rüstem’in hâkim olduğu, kendi adına bastırılmış sikkelerden anlaşılmaktadır. Bu hânedandan İspehbed III. Şehriyâr ise daha önce müttefiki olduğu Ziyârîler’den Kabûs b. Veşmgîr’e karşı isyan etmiş, fakat yakalanarak öldürülmüştür (1006). Öte yandan III. Rüstem bölgedeki üstünlük mücadelelerine karışarak Ali b. İmrân’ın teşvikiyle Kâkûyîler’den Alâüddevle Muhammed’e karşı oluşturulan ittifaka katıldı. Ancak Alâüddevle Muhammed Nihâvend Savaşı’nda büyük bir zafer kazanarak düşmanı III. Rüstem’i esir alıp hapsetti. III. Rüstem ertesi yıl ölünce (Receb 419/Ağustos 1028) Bâvendîler’in bu kolu gücünü kaybetti. Bu arada hânedanın son zamanlarında dağlık bölgelerde hüküm sürdüğü kabul edilen Muhammed b. Venderîn adlı bir ispehbedden de bahsedilmektedir. Bir rivayete göre bu kol, muhtemelen Hazar denizi sahillerinin Selçuklular tarafından istilâ edildiği tarihe kadar dağlık bölgelerde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan hânedanın bu koluna mensup son hükümdarların hükümdarlık tarihlerini tesbit güçleşmektedir.

Merzübânnâme adlı Farsça eserin müellifi olarak kabul edilen Merzübân b. Rüstem’in (II. Rüstem) Firîm’de hüküm sürdüğü ve Büveyhîler’den Fahrüddevle’ye tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Merzübân’ın kız kardeşi Seyyide de Fahrüddevle’nin karısı idi. Bu kola mensup olan Bâvendîler tarafından yaptırılan mimari eserler arasında, Muhammed b. Venderîn’in 1021’de inşa ettirdiği Mîl-i Râdkân adlı türbe meşhurdur.

2. İspehbediyye. Bâvendîler’in bu kolu, Sârî merkez olmak üzere Taberistan, Gîlân, Rey ve Kumis’te hüküm sürdü. Zeki bir kimse olan ilk hükümdar Hüsâmüddevle Şehriyâr b. Karin, Sultan Melikşah (1072-1092) ile iyi geçinerek Selçuklu tâbiiyetini kabul etti. Fakat daha sonra Sultan Muhammed Tapar’ın (1105-1118) Bâtınîler’e karşı iş birliği teklifini reddetti. Bunun üzerine sultan onu cezalandırmak için üzerine Emîr Sungur-ı Buhârî idaresinde 5000 kişilik bir kuvvet sevketti. Ancak Hüsâmüddevle Selçuklu ordusunu yendi. Sultan Muhammed Tapar


bu defa barış yolunu tercih etti ve Hüsâmüddevle’nin oğlu Alâüddevle’yi Selçuklu sarayına göndermek zorunda kaldı. Hüsâmüddevle’nin büyük oğlu Necmüddevle de Sultan Muhammed Tapar’ın kız kardeşiyle evlendi. Hüsâmüddevle’nin son yıllarında oğulları Necmüddevle ile Alâüddevle arasında iktidar mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi kazanan Necmüddevle’den sonra başa geçen Şemsülmülk Rüstem’in saltanatı kısa sürdü. Bâvendîler tahtına bundan sonra Alâüddevle Ali geçti. Alâüddevle, Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd b. Muhammed Tapar’ın ölümünden (1131) sonra Selçuklu şehzadeleri arasındaki mücadelelere karıştı. Sultan Sencer’in II. Tuğrul’u tahta çıkarmak için Mesud ile yaptığı Dînever Savaşı’na Bâvendî kuvvetleri de iştirak etti (1132). Sultan II. Tuğrul, Mesud ile yaptığı savaşlardan birinde mağlûp olunca Alâüddevle’ye sığındı; daha sonra ise Alâüddevle’nin desteğiyle Mesud’u mağlûp ederek Cibâl bölgesine hâkim oldu. Öte yandan Alâüddevle Alamut’taki Bâtınîler’le de mücadele etti. Fakat yetmiş beş yaşında iken oğlu Nusretüddin Şah Gazi Rüstem’in baskısı ile tahttan çekilmek zorunda kaldı. Şah Gazi Rüstem, Büyük Selçuklu Devleti’nin çökmeye başlaması üzerine Kuzey İran siyasetinin önde gelen şahsiyetlerinden biri olmuş ve bağımsız bir siyaset takip ederek topraklarını genişletmeye başlamıştır. Nitekim Sultan Sencer’in Oğuzlar’a esir düşmesi, Selçuklu hânedan ve ordu mensuplarından bazılarının Bâvendîler ülkesine sığınmalarına sebep oldu. Şah Gazi Rüstem bundan sonra Selçuklu taht mücadelelerinde faal rol oynadı. Bir taraftan da Alamut İsmâilîleri üzerine seferler tertipledi. 1157’de Alamut’u tahrip ederek Cürcân ve Kumis’i ele geçirdi, kuvvet ve kudretini Mugan’a kadar yaydı.

Şah Gazi’nin ölümünden sonra yerine ikinci oğlu Alâüddevle Hasan geçti. Onun ilk işi kardeşini öldürtmek oldu. Daha sonra Türk ve İranlı atlılardan yeni birlikler kurdu. Bu sırada Irak Selçuklu tahtına Atabeg İldeniz’in desteğiyle Arslanşah çıkmıştı. Alâüddevle, Rey Valisi İnanç Sungur ile Arslanşah arasındaki mücadelelere katıldı. İnanç Bey’in ölümünden sonra ise Atabeg İldeniz onu destekleyen Bâvendîler’den Larecan’ı istedi ve Fîrûzkûh’u kuşattıysa da başarılı olamadı.

1173’te Hârizmşahlar arasındaki taht mücadelesini kaybeden Terken Hatun ile oğlu Sultanşah Mahmud, Horasan hâkimi Müeyyed Ay-Aba’ya sığınmışlardı. Daha sonra Müeyyed Ay-Aba ile Sultanşah birleşerek Taberistan’ı istilâ ettiler, Temîşe ve Sârî şehirlerini yağmaladılar. Alâüddevle bu Horasan ordusunu dağlık bölgede mağlûp etmeye muvaffak oldu. Bu sebeple Ay-Aba süratle oradan ayrıldı. Alâüddevle buna karşılık Horasan’ı tahrip etmek için bir ordu gönderdiyse de içki yüzünden çevresindekilere kötü davranınca gulâm*ları tarafından öldürüldü (1173).

Alâüddevle Hasan’dan sonra yerine oğlu Hüsâmüddevle Erdeşîr geçti. Hüsâmüddevle Erdeşîr devrinde özellikle Hârizmşahlar’la iyi münasebetler kuruldu. Hatta iki taraf arasında evlilik yoluyla akrabalık tesisi kararlaştırıldı. Bu sırada Oğuzlar’dan Kirman’a yerleşen Melik Dînar, Mâzenderan sınırına gelerek çevreyi yağmalamaya başladı. Hüsâmüddevle bu durumda Hârizmşah Tekiş’ten yardım istedi. Tekiş yardım için harekete geçtiyse de bu şekildeki hareketlerin tekrarlanmaması için Hüsâmüddevle’den Cürcân’ı istedi. Daha sonra da buraya bir kale yaptırdı. Bu arada iki taraf arasında akrabalık da gerçekleşti ve Tekiş’in kızı Şah Hatun ile Hüsâmüddevle evlendi. Ayrıca Hüsâmüddevle, Tekiş’e Mengli ile mücadelesinde 2000 kişilik yardımcı kuvvet gönderdi. Böylece Bâvendîler Hârizmşahlar’a tâbi bir duruma geldiler. Bu devrede Selâhaddîn-i Eyyûbî ve Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh da Hüsâmüddevle ile dostluk kurdular. Ayrıca Atabeg Kızılarslan’ın baskısından kurtulmak isteyen Irak Selçuklu Sultanı III. Tuğrul da Taberistan’a kaçarak Hüsâmüddevle Erdeşîr’in misafiri oldu (1187), ancak ondan beklediğini bulamayarak oradan ayrıldı.

Bir süre sonra Hüsâmüddevle Erdeşîr’in düşmanları Tekiş’e iltica ederek iki hükümdar arasındaki dostluğu bozdular. Sultan Tekiş Taberistan içlerine akınlar yaptırdı ve Hüsâmüddevle’den Bistam ve Damgan vilâyetlerinin kendisine bırakılmasını istedi. Böylece bu yerler Hârizmşahlar’ın hâkimiyeti altına girdi. Hüsâmüddevle ise Sultan III. Tuğrul ve Sultanşah ile bir anlaşma yaptı ve bu anlaşmadan sonra Cürcân’a akın yaparak bölgeyi yağmaladı. Sultanşah ise Horasan’dan hareket etmeden öldü (1193). Kısa bir süre sonra III. Tuğrul da Hârizmşahlar ile yaptığı savaşta öldürüldü (1194). Hüsâmüddevle’nin davranışlarını cevapsız bırakmak istemeyen Tekiş ise Taberistan’a girdi. Hârizm ordusu birçok şehri tahrip ve yağma etti. Hüsâmüddevle karşı koyamayacağını anlayarak geri çekildi. Ancak Sultan Tekiş’in 1200’de ölmesi ve hânedan mensupları arasında başlayan taht mücadelesi, Hüsâmüddevle’ye daha önce kaybettiği yerleri geri alma fırsatını verdi ve topraklarını Cürcân’dan Rey’e kadar genişletti.

Hüsâmüddevle Erdeşîr’in ölümünden sonra yerine oğlu Şemsülmülûk II. Şah Gazi Rüstem geçti. Ancak küçük kardeşi Rüknüddevle Karin ağabeyi ile geçinemeyerek yardım için Hârizmşahlar’dan Alişah’a başvurdu. Alişah ise ağabeyi Muhammed’den aldığı emirle Mâzenderan’a yürüdü ve burayı aldı.


II. Şah Gazi Kur‘a Kalesi’ne çekildi. Bu arada İsmâilîler de Bâvendî topraklarına birçok akınlar yaptılar. Çocuğu olmayan II. Şah Gazi, askerî kuvvetlerin idaresini kendi yetiştirdiği ve en güvendiği adamı Rızâ Hüseyin el-Alevî’ye vermişti. Ancak Rızâ Hüseyin çok geçmeden II. Şah Gazi’yi öldürdü (Şevval 606/Nisan 1210). Bu suretle Mâzenderan tamamen Hârizmşahlar’a bağlandı; böylece de Bâvendîler’in İspehbediyye kolu sona ermiş oldu.

Zahîr-i Fâryâbî ve İmâdî gibi şairler bu aile mensuplarını ve devlet ileri gelenlerini övmüşlerdir.

3. Kinhâriyye. İran’ın Moğol hâkimiyetine girmesinden sonra ortaya çıkan bu kolun ilk hükümdarı, Ebü’l-mülûk lakabını taşıyan Hüsâmeddin Erdeşîr b. Kinhâr idi. Erdeşîr, Moğol istilâsı sonucunda ortaya çıkan karışık dönemden sonra Taberistan’da halkın ileri gelenleri tarafından hükümdar seçildi. İlk iş olarak dışarıdan gelecek tehlikelere karşı devlet merkezini Sârî’den Âmül’e nakletti ve ülkesinde Moğol tahribatının izlerini yok etmeye çalıştı. Ölümünden sonra yerine oğlu Şemsülmülûk Muhammed geçti. Şemsülmülûk Bâdüsbânîler ile Girdkûh Kalesi kuşatmasına katıldı. Ancak Abaka’nın emriyle öldürüldü. Kardeşi Alâüddevle Ali zamanında Moğollar Taberistan’a tamamen hâkim oldular. Bu dönemde hânedan mensupları Moğollar’la birkaç defa savaştılarsa da başarı kazanamadılar ve Bâdüsbânîler’e sığındılar. Yezdicerd b. Şehriyâr zamanında Taberistan’da huzur ve güven sağlandı. Âmül yeniden imar edildi. Bu dönemde şehirde yetmiş medresede ders verilmekteydi. Bundan sonraki hükümdarlar zamanında Bâvendîler hânedanı artık bir çöküş devresine girdi. Nitekim hânedanın son hükümdarı olan Fahrüddevle Hasan’ın devlet ileri gelenlerinden Kiyâ Celâl Ahmed’i öldürtmesi ve devlet idaresini öldürülen şahsın mensup olduğu ailenin rakibi Kiyâ Cuâb ailesine vermesi, bu iki aile arasında daha önce var olan düşmanlığı körükledi. Mâzenderan’da karışıklıklar meydana geldi. Fakat bir müddet sonra bu iki aile aralarında anlaşarak Âmül âlimleri ve fakihlerinden aldıkları fetva ile Fahrüddevle Hasan’ı öldürdüler (27 Muharrem 750/17 Nisan 1349). Böylece Bâvendîler hânedanı sona ermiş oldu.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, s. 277-278; XI, 189-190, 215-216, 253-254, 256; XII (trc. Ahmed Ağırakça - Abdülkerim Özaydın), s. 208-209; Zahîrüddîn-i Mar‘aşî, Târîh-i Taberistân (nşr. B. Dorn), St. Petersburg 1850, s. 201-281; Hândmîr, Habîbü’s-siyer, Tahran 1333 hş., II, 416-421; III, 335-337; Gaffârî, Cihân-ârâ, Tahran 1343 hş., s. 174-180; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, s. 400-407; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. 131; a.mlf., Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1956, s. 11, 27-28, 64, 76-77, 85, 105-107, 120-121, 142, 147, 166-167, 181, 189; Zambaur, Manuel, s. 187-188; Bosworth, “The Iranian World (A.D. 1000-1217)”, CHIr., V, 27-29, 125, 146, 156, 180, 184-186; a.mlf., The Later Ghaznavids, Edinburg 1977, s. 90; a.mlf., İslâm Devletleri Tarihi, s. 105-108; a.mlf., “Dailamis in Central Iran: The Kakuyids of Jibal and Yazd”, Iran, VIII, London 1970, s. 75; a.mlf., “Alāǿ al-Dawla Alı”, EIr., I, 772; W. Madelung, “The Minor Dynasties of Northern Iran”, CHIr., IV, 200-204, 207, 209, 216-218; a.mlf., “Alāǿ al-Dawla Hasan”, EIr., I, 772-773; Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, Ankara 1990, s. 86-88; M. Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1984, II, 422, 426-429, 470; a.mlf., “Tuğrul II”, İA, XII/2, s. 19-25; Abdülhüseyin Zerrînkûb, Târîh-i Merdûm-i Îrân, Tahran 1367 hş., s. 376-381; Rabino di Borgomale, “Les Dynasties du Mazandaran”, JA, CCXXVIII (1936), s. 409-437; R. N. Frye, “Bawand”, EI² (İng.), I, 1110; a.mlf., “Bâvend”, UDMİ, III, 1018-1019; Sâdık Seccâdî, “Âl-i Bâvend”, DMBİ, I, 585-597.

Erdoğan Merçil