BAŞLIK

Evlenecek erkeğin kız tarafına ödediği para veya mal.

Muhtelif din ve kültürlerde evlenecek erkeğin kız tarafına çeşitli adlar altında belirli bir para veya mal verdiği ve bunun farklı hukukî ve sosyal sonuçlar doğurduğu bilinmektedir.

Romalılar’da ve Atinalılar’da erkek tarafından verilen mal (bride price), bir satış bedeli olma özelliği taşır. Evlenecek erkek, kızın babasına veya bizzat kıza ödediği belli bir mal ile kadını âdeta satın almaktadır. Ancak babanın da kızının durumunu güvence altına almak amacıyla damadına bazı ödemelerde (dowry: drahoma) bulunduğu görülmektedir. İlk zamanlarda sadece Atina’da rastlanan, daha sonra bütün eski Yunan sitelerinde ve Romalılar’da uygulanan “dowry”, karısını boşamaması karşılığında kızın babası veya kardeşleri tarafından kocaya verilen belli bir bedeli oluşturmaktadır. Ne var ki “dowry”nin bir özelliği kocanın mülkü haline gelmemesi, sadece tabii ve hukukî semerelerinden faydalanılabilmesi, evlilik sona erdiği takdirde de kadın ile birlikte iade edilmesidir.

Mûsevî ve kilise hukuklarında ise evlenme akdinin bir satış akdi olarak değerlendirildiği ve kızın ailesine “tamirtu: tirhatu” ve “m’aru” veya “mohar” isimleriyle ödemeler yapıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Bazan da koca kızın babasına mal veya para yerine belli bir hizmet sunmaktadır. Hz. Mûsâ’nın kayınpederi Hz. Şuayb’ın yanında kızıyla evlenmesi karşılığında sekiz ilâ on yıl çalışmayı taahhüt etmesi bu türdendir (bk. el-Kasas 28/27). Kocanın karısını boşaması halinde eşinin daha önce bâkire veya dul olmasına göre değişen belli miktarda parayı kızın ailesine verdiği, bunun da “mohar” kavramı içinde kabul edildiği görülmektedir. Bu uygulamaları başlığın bir türü olarak değerlendirmek mümkündür. Bunun karşılığında kızın kocasına getirdiği belirli bir mal demek olan “dowry” âdeti de “nadn” veya “nedunyah” adı altında gerek Mûsevî hukukunda gerekse kilise hukukunda devam etmektedir. “Nedunyah” âdetinin para olarak takdim edilen özel şekline de “ketubbah” adı verilir. Bu âdetin modern zamanlarda da özellikle Doğu Avrupa yahudileri arasında uygulandığı görülmektedir.


İslâmiyet’ten önce Arap toplumunda da mehir, sadak, sıdak veya saduka adları altında bir başlık uygulamasının varlığına rastlanmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar sadak ile mehir arasında bir ayırım yapmakta ve sadakın evlenecek kadına, mehrin ise ailesine verilen bir mal olduğunu belirtmektedirler. Kaynaklarda genellikle kabul edildiğine göre erkek tarafından hangi ad altında ödenirse ödensin takdim edilen mal evlenecek kıza verilmiyor, hatta bazan gelin bindiği deveden başka babasının evinden hiçbir şey getirmiyordu. İslâm hukuku bu uygulamayı kadının lehine olarak değiştirmiş ve mehri onun evlenirken aldığı ve serbestçe kullandığı bir mal haline getirmiştir.

İslâm öncesi Türk toplumunda da kalın adıyla anılan başlığa benzer bir ödemeye rastlanır. Kalın eski Türk hukukunda evlenecek erkeğin kız tarafına verdiği mal veya para demektir. Yâkutlar’da bu kelime kalıng olarak geçmekte ve miktarı ödemede bulunan tarafın malî durumuna göre değişmektedir. Kalının dört kısma ayrıldığı görülür. 1. Kara mal. Kızın babasına verilen kalın; genellikle baba bunu kızının çeyizini hazırlamak için kullanır. 2. Yelü. Erkeğin nişanlısını ilk ziyaretinde verdiği hediye. 3. Tüy mal. Miktarı 20-60 at arasında değişen ve düğün masraflarını karşılamak üzere verilen mal. 4. Süt hakkı. Kızın anasına nişanlı erkek tarafından verilen hediye. Erkek tarafının üstlendiği bu masraflar karşılığında kız tarafı da Orta Asya Türkleri’nin koşantı, Yâkutlar’ın ise engne dedikleri çeyiz hazırlama masrafını üstlenir. Sosyal ve hukukî bir kurum olarak karşımıza çıkan kalının hukukî yönü tartışmalıdır. Bir görüşe göre eski Türkler’de de evlenme akdi bir satış akdi gibidir ve kalın bir satış bedelidir. İkinci görüşe göre kalın kızın terbiye masraflarına bir iştiraktir. Bunun karşılığında kız tarafı da çeyiz vererek erkek tarafının ev kurma masraflarına katılır. Üçüncü bir görüşe göre ise ebeveyn evlenme akdi ile kız üzerindeki velâyet haklarını kocaya devretmektedir. İşte kalın bu devir karşılığında alınmaktadır. Bunların yanında kalının hediye olarak verildiğini söyleyen araştırmacılar da vardır. Bu dört görüşten birincisini eski Türk toplumunun sosyal yapısıyla bağdaştırmak mümkün değildir. Çünkü bilindiği gibi Moğollar’ın ve Altaylılar’ın aksine eski Türkler’in sosyal hayatında kadın yüksek bir mevkiye sahipti. Buna göre onun bir eşya gibi alınıp satıldığı söylenemez. O halde evlenme akdi bir satış akdi, kalın da bir satış bedeli değildir. Muhtemelen kalın bir taraftan nezaket için verilen bir hediye, diğer taraftan da yetiştirilme masraflarını karşılamak ve babanın hazırlamak zorunda olduğu çeyize katkıda bulunmak maksadıyla verilen bir maldır.

Eski Türkler’de kalının miktarının ve ödeme şartlarının evlenme teklifine olumlu cevap verildiği sırada belirlendiği ve ancak kalının tamamının ödenmesinden sonra düğünün yapıldığı görülmektedir. Nişan kalının teslim edilmesinden önce bozulursa erkeğin herhangi bir yükümlülüğü yoktur; teslimden sonra bozulursa nişanın kızın ailesi tarafından bozulması durumunda kalın iade edilir, böyle bir durum yoksa iade söz konusu değildir. Aynı şekilde nişanın ölüm gibi bir sebeple tarafların iradesi dışında bozulması halinde de kalının yine iade edilmesi gerekir. Evlenecek erkeğin ölmesi durumunda kayınbiraderin, kızın ölmesi durumunda da baldızın ölenin yerini alması mümkündür. Baldızla evlenme halinde erkek “baldız kalını” adı altında ek bir kalın daha verir (Arsal, I, 335-336; Cin, s. 276-278). Bu arada kalın ödenmeksizin yapılan evliliklere de rastlandığı gibi devletin kalın ödemelerine yardımcı olduğu da görülmektedir (Ögel, s. 260-263).

Türkler’in Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra kalın bu isimle veya başlık adı altında sosyal bir kurum olarak devam etmiştir. Bu dönemde evlenecek erkeğin bizzat evlendiği kadına ödemekle yükümlü olduğu mehir uygulaması ise İslâm hukukunun koyduğu bir yükümlülük olarak karşımıza çıkar. Kalın, mehir ve başlığın birbirinden bağımsız sosyal ve hukukî kurumlar mı, yoksa biri diğerinin yerine ikame edilmiş müesseseler mi olduğu tartışmalıdır. İslâmiyet’in kabulünden sonra bir süre mehir, özellikle muaccel (peşin ödenen) mehir karşılığında kalın, ağırlık ve başlık kelimeleri kullanılmıştır (Dîvânü lugati’t-Türk, III, 275; Tarama Sözlüğü, “kalın” ve “ağırlık” md.leri). Bazan da mehir karşılığında başlık kullanılmakla birlikte hukukî bir kurum olan mehirle sosyal bir uygulama olan başlığı birbirinden ayırmak için ikinciye “fuzûlî başlık” denmiştir (Tarama Sözlüğü, “başlık” md.). İbn Kemal de muaccel mehire Türkler’in örfünde kalın dendiğini söylemektedir (Mühimmât-ı Müftî, vr. 35b). Mehirle kalın ve başlığın belirli bir dönem aynı anlamda kullanılmaları, ikisinin de evlenme sırasında erkek tarafından kadına veya ailesine verilen bir mal olması benzerliğinden kaynaklanmış olmalıdır. Ne var ki bu zâhirî benzerlik bunların aynı kurumlar olduğu sonucuna götürmez. Mehirle kalın-başlık arasında önemli farklar vardır. Mehir bizzat evlenecek kadına verilir ve o bunda dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Almış olduğu mehir karşılığında çeyiz hazırlamak mecburiyetinde de değildir. Halbuki kalın evlenecek kıza değil ailesine verilir ve kızın ailesi bununla belli bir çeyiz hazırlama mecburiyetindedir. Öte yandan mehir geçerli bir evlenmenin şartı değil sonucudur. Taraflar mehir kararlaştırmamış, hatta aksini kararlaştırmış olsalar bile evlenen kadın mehire hak kazanır. Ayrıca


mehrin evlenme anında ödenmesi de şart değildir. Çok defa bir kısmı evlilikten önce, bir kısmı da evlilik içinde ödenmekle birlikte tamamının sonraya bırakılması da mümkündür. Halbuki kalın ile başlığın miktarlarının daima evlilikten önce tesbit edilmesi ve ödenmesi veya ödenmesinin garanti altına alınması gerekmektedir. Şu halde mehirle kalın ve başlık esas itibariyle birbirinden farklı müesseselerdir. Mehir İslâm hukuku tarafından belirli hukukî, iktisadî ve sosyal sebeplerle kabul edilmiş ve hukuk düzeni tarafından korunmuş, kalın ve başlık ise eski Türk hukukundaki uygulamanın sosyal bir mirası olarak devam etmiştir; biri diğerinin yerine ikame edilmiş değildir.

Uygulamada da bu iki kurumun biri hukukî, diğeri sosyal bir vâkıa olarak yanyana yaşadığı görülmektedir. Meselâ I. Murad’ın kızı Nefise Sultan’ın Karaman Beyi Alâeddin Bey’le evlenmesinde, Nefise Sultan için onun mülk ve tasarrufunda olmak üzere mehir gönderilirken, Osmanlı sarayına ait olmak üzere “rüsûm-i kalın-başlık” adı altında büyük miktarda para ve mal da gönderilmiştir (Feridun Bey, I, 104). Bazı bölgelerde muaccel mehirle kalın ve başlığın birbirine karıştığı, özellikle söz kesme sırasında ağırlık adıyla kız tarafına yapılan ödemenin zımnen hem muaccel mehir hem de başlık olarak kabul edildiği veya bir kısmının mehir, bir kısmının başlık sayıldığı bir gerçektir. Ancak ikisi arasında hukuken mevcut olan fark özellikle nişanın bozulması sırasında ortaya çıkmakta ve mehir olarak kabul edilen kısım mutlaka iade edilirken başlık sayılan kısım hediye telakki edilerek eğer mevcutsa iadesi yönüne gidilmektedir (Pîr Mehmed, vr. 19b; Aydın, s. 106). Osmanlı toplumunda bu iki kurumun birlikte varlıklarını sürdürdüklerinin başka örnekleri de vardır. 15 Cemâziyelevvel 1247 (22 Ekim 1831) tarihli bir arîzada Sivas’a bağlı köylerde mehir 100, 150 ve en çok 250 kuruş iken başlık olarak 800, 1000 ve 1500 kuruş alındığından söz edilmekte ve şeriata aykırı bu uygulamanın bütün Osmanlı Devleti’nde yasaklandığı belirtilmektedir (BA, Cevdet-Adliye, nr. 93; Kazıcı, s. 23-24). Muhtemelen 1291 (1874) yılında çıkarılan bir fermanda da evlenecek erkekten mehrin dışında az veya çok para veya mal istenmesi, evlenecek kız için erkekten ağırlık veya nişan adıyla bir şey alınması yasaklanmaktadır (Düstûr, Birinci Tertib, I, 736-737). Hukuk-ı Âile Kararnâmesi de ana babanın veya diğer akrabaların düğün karşılığında kocadan veya koca tarafından para veya mal almalarını yasaklamıştır (md. 90). Bütün bu örnekler Osmanlı Devleti’nde evlenecek erkek tarafından kız tarafına iki türlü ödemenin yapıldığını, bunların birbirlerinin yerine ikame edilmediğini, devletin müdahalesine ve mücadelesine rağmen başlığın da mehir yanında mevcudiyetini devam ettirdiğini ortaya koymaktadır.

Başlık uygulamasının bugün de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun daha çok kırsal yörelerinde devam ettiği görülmektedir. Bu durum evlenecek kimseleri büyük malî külfet altına sokmakta ve evlenmeyi zorlaştırmaktadır. Bazan da gençleri bekâr kalma ile kız kaçırma arasında bir tercih yapmaya sevketmektedir. Hz. Peygamber, “Kim evlenmeye gücü yeter de evlenmezse bizden değildir” (Dârimî, “Nikâh”, 1); “İçinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin” (Nesâî, “Nikâh”, 3; İbn Mâce, “Nikâh”, 1) gibi hadisleriyle bekâr kimseleri evlenmeye teşvik etmiştir. Öte yandan, “Bereketi en çok olan evlilik külfeti en az olan evliliktir” (Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 31; Müsned, VI, 82) meâlindeki hadisle ve buna benzer diğer hadislerle de evlenmenin kolaylaştırılması gerektiği ifade edilmiştir. Hatta Resûl-i Ekrem’in mehir tesbit edilirken küçük miktarlara razı olup bir demir yüzüğü bile kâfi gördüğü, buna dahi sahip olamayan kimseyi eşine Kur’an okumayı öğretmesi karşılığında evlendirdiği bilinmektedir. İslâm’ın evlenme konusundaki bu genel tavrı karşısında başlık gibi evlenmeyi güçleştiren bir uygulamanın bu dinin yapısına ters düşeceği aşikârdır. Gerçi bazı hallerde baba aldığı parayı tamamen kızının çeyizine harcamakta ve böylece yeni kurulmakta olan ailenin teşekkülüne olumlu katkıda bulunmaktadır. Ne var ki çok defa baba hem miktarı çok yüksek tutmakta, hem de başlığa satış bedeli diyenleri haklı çıkaracak şekilde onu tamamen kendisinde alıkoymaktadır.

Başlık, gerek İslâmiyet’ten sonra gerekse bugün uygulandığı şekliyle, eski Türk hukukundaki kalının az çok şekil değiştirmiş ve dejenere olmuş biçiminde bir sosyal uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şehirleşme arttıkça bu uygulamanın da azalmakta ve ortadan kalkmakta olduğu görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugati’t-Türk, III, 275; Tarama Sözlüğü, “ağırlık”, “başlık”, “kalın” md.leri; Müsned, VI, 82; Dârimî, “Nikâh”, 1; İbn Mâce, “Nikâh”, 1; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 31; Nesâî, “Nikâh”, 3; BA, Cevdet-Adliye, nr. 93; Kurtubî, Tefsîr, V, 23-24; Pîr Mehmed, Fetâvâ, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 122, vr. 19b; İbn Kemal, Mühimmât-ı Müftî, Süleymaniye Ktp., Çorlulu Ali Paşa, nr. 280, vr. 35b; Feridun Bey, Münşeât, I, 104; Düstur, Birinci tertib, İstanbul 1289, I, 736-741; Ahmet Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, İstanbul 1931, s. 101 vd.; Mehmed Hızı [Timur], Le Lien du mariage à travers l’histoire juridique turque, Paris 1936, s. 23-28; a.mlf., “Eski Örfi Hukukumuzda Nişanlanma ve Kalın Müessesesi”, Ebü’l-Ulâ Mardin’e Armağan, İstanbul 1943, s. 1138 vd.; Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul 1947, I, 143-144, 152-153, 334-336; Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Ankara 1963, I, 397; Cevâd Ali, el-Mufassal, IV, 646; V, 530; Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s. 274-280; Hüseyin Hatemi, Hukuka ve Ahlâka Aykırılık Kavramı ve Sonuçları, İstanbul 1976, s. 291-330; M. Âkif Aydın, İslâm-Osmanlı Aile Hukuku, İstanbul 1985, s. 103-108, 141-142, 196-197; Ahmet Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Diyarbakır 1986, s. 163-175; Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul 1988, s. 258-267; İ. Hinçer, “Türklerde Başlık ve Mehir”, I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara 1975, s. 391 vd.; Ziya Kazıcı, “Osmanlılar Döneminde Başlık”, Kadın ve Aile, sy. 57, İstanbul 1989, s. 22-24; IDB, III, 283-284; “Dowry”, EJd., VI, 186-190; “Marriage”, ERE, VII, 447-448.

Ahmet Akgündüz