BALTACI

Osmanlılar’da sarayın bîrun* görevlilerinden bir zümrenin adı.

Farsça teberdârân adıyla da anılan baltacılar, bir rivayete göre ilk defa II. Murad zamanında Acemi Ocağı’na alınmışlar ve sefere giderken yol açmak, bataklıkları kurutmak, çadır kurmak, yük kaldırıp indirmek gibi işler ve ayrıca bazı saray hizmetleri için kullanılmışlardır. İstanbul’un fethinden sonra daha teşkilâtlı bir ocak haline gelen bu zümre, Fâtih zamanında Eski ve Yeni Saray’da (Topkapı Sarayı) yaptıkları işlere göre iki sınıfa ayrılmıştır. Daha sonra Edirne, Galata ve İbrâhim Paşa saraylarında da müstakil baltacı ocakları oluşturulmuştur. XVII. yüzyılda Galata ve İbrâhim Paşa saraylarının teşkilâtları bozulunca, baltacılar varlıklarını Eski ve Yeni Saray’da sürdürmüşlerdir.

“Teberdârân-ı Sarây-ı Atîk” denilen Eski Saray baltacıları Topkapı Sarayı’ndaki harem ile Eski Saray mensuplarının, şehzadelerin ve saray dışındaki sultanların hizmetlerini ve muhafızlıklarını yaparlardı. Bunlar doğrudan doğruya Dârüssaâde ağasına bağlıydı. Kışlaları Eski Saray’ın Mercan tarafındaki kapısı civarında idi. Fakat işleri gereği gündüzleri bir kısmı Yeni Saray’da bulunarak başta Dârüssaâde ağası olmak üzere öteki harem ağalarının ve saray mensuplarının hizmetlerini görürlerdi. Baltacı Ocağı’na yeni alınan acemiler Beyazıt Camii’nde ders görürlerdi. Baltacı Ocağı’na genellikle öteki saraylardan, saray aşçılarından ve Antep, Kayseri gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinden nefer alınırdı.

Eski Saray baltacılarının Dârüssaâde ağasından sonraki en büyük âmirleri baltacılar kethüdâsı, bölükbaşı ve odabaşılardı. Kethüdâ ve odabaşıların kıdemlileri müteferrika*lığa terfi ederlerdi.

Eski Saray baltacılarından olan kapı haseki ağası, Dârüssaâde ağasının sadrazamlıktaki işlerini takip ederdi. Hasekibaşı ise yanındaki haseki başkâtibi ile kızlar ağasına bağlı Haremeyn vakıflarının tahsili ile görevliydi. Bu vakıflara bakan Dârüssaâde ağası baş yazıcısı da emrindeki altı halife ile yine Eski Saray’ın kıdemli ve okur yazar baltacılarındandı. Baş yazıcılığa bu halifelerden en eski olanı getirilirdi. Baltacı neferleri dış hizmete genellikle kapıkulu süvarisi olarak çıkarlardı. Mevcutları XVII. yüzyılın ikinci yarısında 813 iken bir asır sonra 400 kişiye düşmüştür. Baltacı ağaları, başlarına kırmızı çuhadan yapılmış barata denilen bir serpuş giyerlerdi. Neferlerin başlıkları ise mor keçeden yapılırdı. Dolama adı verilen kaputları kırmızı ve yeşil renkteydi.

“Teberdârân-ı hâssa” denilen zülüflü baltacılar Eski Saray baltacılarından tamamen ayrı bir ocak olup hizmetleri de farklıydı. Giydikleri serpuşun iki tarafından zülüf veya perçem şeklinde iki örgü yanaklarına sarktığından bu adla anılan zülüflü baltacılar Topkapı Sarayı’nda otururlar, Enderun ve haremde hizmet görürlerdi. Bundan dolayı etraflarını görmemeleri için yakaları kalkık dolama giyerlerdi. Daha sonraları bunların sadece harem hizmeti görenlerine “yakalı baltacı” denmiştir. III. Murad zamanında ortaya çıkan zülüflü baltacıların ikametgâhları akağalar kapısı civarında idi. Bu ocağa devşirme oğlanlarından, öteki saraylardan, saray aşçılarından ve Kastamonu’nun gürbüz halkından nefer alınırdı. Önceleri kapı ağasına bağlı olan zülüflü baltacılar XVIII. yüzyıldan itibaren silâhtar ağaya tâbi olmuşlardır. Zülüflü Baltacılar Ocağı’nın en büyük âmiri baltacılar kethüdâsı idi. Onun altında sırasıyla baş baltacı, divanhâneci ve kilercibaşı baltacısı gelirdi. Kıdemli sekiz baltacı “bıçaklı mülâzımı” adıyla anılırdı. Bunlar diğerlerinden ayrı olarak sırma kuşak kuşanırlardı.

Zülüflü baltacıların kethüdâları, bölükbaşıları, odabaşıları, diğer ağaları ve kıdemlileri terfi ederlerse müteferrika veya çaşnigîr* olurlar, neferleri ise kapıkulu süvariliğine, özellikle bu bölüklerin en itibarlısı olan sipah ve silâhtar bölüklerine geçerlerdi. Divanhâneci, yemişçi ve


suyolcu denilen zülüflü baltacılarından sonra koşucu (veya kuşçu) denilenleri gelirdi ki bu sonuncular padişahın veya silâhtarın haberleşme işini yürütürlerdi.

Zülüflü baltacıların birçok görevleri arasında divanhânenin süpürülmesi, açılıp kapanması ve muhafazası başta gelirdi. Harem yangınlarını da bunlar söndürürlerdi. Zülüflü baltacılar Ayasofya Camii’nde ders görürlerdi. Aralarından kabiliyetli olan on ikisine “halife” denirdi. Bunlardan bazısı harem ağalarına okuma yazma öğretir, bazısı da başta has odabaşı olmak üzere öteki harem ağalarının hizmetlerini görürdü. Sadrazam sancak-ı şerif ile sefere çıkınca zülüflü baltacılardan otuzu bu livâ altında Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Bayramlarda tahtı Bâbüssaâde önüne getirip götürmek, ayda bir hareme odun taşımak, genellikle Sultan Ahmed Camii’nde yılda bir yapılan mevlid törenlerinde cemaate şerbet ve gülsuyu ikram etmek, Enderun’daki camide kayyimlik yapmak, Dîvân-ı Hümâyun toplantılarında hizmet etmek, saraydaki ölümlerde cenazeleri taşımak da bu baltacıların görevleri arasındaydı.

Sayıları zamanla değişen zülüflü baltacıların XVII. yüzyıl sonlarındaki mevcudu emeklileriyle birlikte 109 ile 184 kişi arasında idi. Bunlar 1835 yılında 176 nefer iken Sultan Abdülmecid zamanında sayıları altmış bire indirilmiştir.

Zülüflü baltacılar bellerine enli ve siyah sahtiyandan kemer takarlardı. Kalkık yakalı kaputları önceleri kırmızı ve yeşil çuhadan yapılırken sonraları lâcivert renkli çuhadan yapılmıştır. Başlıkları Eski Saray baltacılarınınki gibi, fakat biraz daha uzundu. Deve tüyünden yapılmış olan bu külâhın altına giyilen fesin renginden dolayı serpuşun alt kenarı kırmızı görünürdü. Mevsimlere göre kıyafetleri değişen zülüflü baltacılar koğuşlarında takke ile dolaşırlardı. Zülüf salıvermeleri ise Mevlevîliğe bağlanmaktadır (Atâ Bey, I, 282).

Baltacılar Ocağı 1757 yılında III. Mustafa tarafından lağvedilmişse de 1774’te I. Abdülhamid zamanında tekrar kurulmuş, II. Mahmud’un yenilik hareketleri sırasında yeniden düzenlenerek varlığını imparatorluğun sonuna kadar sürdürmüştür.

Gerek Eski gerekse Yeni Saray baltacıları arasından Baltacı Mehmed Paşa, Nasuh Paşa, Yemişçi Hasan Paşa ve Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa gibi ünlü devlet adamları çıkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MD, nr. 25, s. 110, 251, 253; BA, HH, nr. 17.636 A-B-C, 48.380, 48.383, 48.383 AB-C; BA, Cevdet-Saray, nr. 5779; Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth (nşr. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s. 94, 95, 109; Kitâb-ı Müstetâb (nşr. Yaşar Yücel), Ankara 1974, s. 7, 27; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 202; P. Rycaut, The Present State of the Ottoman Empire, London 1668, s. 291-292; Eyyûbî Efendi Kanunnâmesi, İÜ Ktp., TY, nr. 734, vr. 2b, 26b; Râşid, Târih, III, 271; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, 134-135, 436; d’Ohsson, Tableau général, VII, 30-33; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârih (Aktepe), I, 169; II/A, s. 12-13, 90; Atâ Bey, Târih, I, 36, 282-283, 285, 290-293, 305-307; Cevad Paşa, Târîh-i Askerî-i Osmânî, İstanbul 1299, I, 196; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 432-438, 467; a.mlf., “Baltacı”, İA, II, 286-287; Pakalın, I, 154-156; III, 429-430, 668-670; Sertoğlu, Tarih Lügatı, s. 32-33; R. Ekrem Koçu, “Baltacı”, İst.A, IV, 2072-2075; H. Bowen, “Baltadji”, EI² (Fr.), I, 1034-1035.

Abdülkadir Özcan