BAHÂ ZÜHEYR

البهاء زهير

Bahâüddîn Ebü’l-Fazl (Ebü’l-Alâ) Züheyr b. Muhammed b. Alî el-Mühellebî el-Atekî (ö. 656/1258)

Eyyûbîler devrinin tanınmış Arap şairi ve divan kâtibi.

Aslen Mısır’ın Saîd bölgesindeki Kus şehrinden olup ailesinin hac münasebetiyle gittiği Mekke yakınındaki Nahle’de doğdu (581/1185-86). Emevî kumandanlarından Mühelleb b. Ebû Sufre’nin soyundan geldiği için Mühellebî nisbesiyle de anılır. Ailesiyle birkaç yıl Mekke’de kaldıktan sonra birlikte memleketleri olan Yukarı Mısır’daki Kus’a döndüler. Bahâ, o devrin ilim merkezlerinden olan bu şehirde Kur’an, hadis ve edebiyat öğrenimi gördü. İleride yakın arkadaşları arasında yer alacak olan Mısırlı şair ve edip İbn Matrûh’u burada tanıdı. İlk şiirleri, Kus Valisi Mecdüddin b. İsmâil el-Lamtî’ye yazdığı altı kasidedir. Bunun


üzerine valinin kâtibi oldu ve on yıl kadar bu görevde kaldı. Bu sırada Kahire’ye giderek oraya yerleşti (1227). Eyyûbî sultanlarından el-Melikü’l-Âdil, el-Melikü’l-Kâmil ve el-Melikü’l-Mes‘ûd’a kasideler yazdı. Daha sonra el-Melikü’l-Kâmil’in oğlu el-Melikü’s-Sâlih’in hizmetine girdi (1232). Onunla Yukarı Mezopotamya ve Suriye seferlerine katıldı. el-Melikü’s-Sâlih Dımaşk’ı ele geçirince kâtibi sıfatıyla onunla birlikte Dımaşk’a gitti. Melik, Nablus’ta askerlerinin ihanetine uğrayarak el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd tarafından hapsedildiğinde Bahâ Züheyr hükümdara sadık kalarak başkasının hizmetine girmeyi kabul etmedi. el-Melikü’s-Sâlih hapisten kurtulup tekrar Mısır hükümdarı olunca şair onun maiyetinde Kahire’ye döndü (1239). Sadakatinin bedeli olarak hükümdar onu Dîvân-ı İnşâ’nın başına getirerek kendisine ihsanlarda bulundu. Şairin İbn Hallikân’la tanışması ve dostluğu bu tarihe rastlamaktadır. Bahâ Züheyr 1247’de el-Melikü’n-Nâsır’a elçi olarak gönderildi. el-Melikü’n-Nâsır’a gönderilen bir mektup hususundaki dikkatsizliği yüzünden görevinden uzaklaştırıldı. el-Melikü’s-Sâlih’in ölümünden sonra Suriye’ye giderek en güzel kasidelerinden birini Şam Hükümdarı el-Melikü’n-Nâsır’a sundu; ancak umduğu ilgiyi göremeyince tekrar Kahire’ye döndü ve son yıllarını münzevi olarak burada geçirdi. Kahire’de çıkan bir salgın hastalığa yakalanarak 4 Zilkade 656 (2 Kasım 1258) tarihinde vefat etti ve İmam Şâfiî’nin türbesinin bulunduğu yere defnedildi.

Bahâ Züheyr üstün şahsiyeti, güzel ahlâkı, ibadete düşkünlüğü ve bulunduğu makamda insanlara iyilik yapmasıyla tanınmıştır. İbn Hallikân onun sehl-i mümteni* derecesinde güzel ve mükemmel şiirleri olduğunu söylemektedir. Samimiyet ve zarafeti âdeta sanatına da yansımıştı. Klasik Arap kasidesi kalıbını daima sultanların ve önemli şahısların methinde kullanmıştır. Onun sanattaki kudretini, daha ziyade bestelenmiş olan çok sayıdaki kısa kasidelerinde ve yine bazı lugazları (bilmece) ihtiva eden mizahî kasidelerinde aramak gerekir. Ayrıca kelime, vezin ve kafiye seçmedeki titizliği, şiirinde ritim ve âhenk açısından mükemmelliği sağlamıştır. Onun eski şiirin kayıtlarından âzâde serbest şiiri, bu yönüyle eski şairlerinkinden üstündür. Şiirlerinde sık sık işlediği temalardan biri de vatan sevgisidir. Bu sebeple Âmid’deki ikametini ömründen kaybedilmiş günler olarak daima nefretle anar (bk. GAL Suppl., I, 465). Şiirindeki bu özellik her Mısırlı’nın kalbinde devamlı bir yankı bulur. Onun şiirlerinin birçoğu halkın dilinde zaman zaman darbımesel olarak kullanılır. Bazıları da latife türünden şiirlerdir.

Yaşadığı dönemde büyük bir şöhrete sahip olan şairin divanının yazma nüshaları çeşitli kütüphanelerde bulunmaktadır. Eser ilk defa taş basması olarak yayımlanmıştır (Kahire 1277). Daha sonra da çeşitli baskıları yapılmıştır (Kahire 1278, 1297, 1300, 1305, 1311, 1314, 1322, 1934, 1354/1935; Beyrut 1964 ve Matbaatü’l-umûmiyye, ts.). Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim ile Muhammed Tâhir el-Cüblâvî, divanın muhtelif yazmalarına dayanarak Kahire’de (1977) yeni bir neşrini yapmışlardır. Ayrıca divanının Palmer tarafından İngilizce’ye manzum bir tercümesi yapılmış olup bazı şerhlerle 1876 yılında iki cilt halinde Cambridge’de yayımlanmıştır.

Şairin hayatına dair Ahmed Sâib’in el-Bahâ Züheyr: Târîhuhû ve mülehuh (İskenderiye 1926), Mustafa es-Sekkā’nın Tercemetü Bahâǿ Züheyr (Kahire 1347/ 1929), Mustafa Abdürrâzık’ın el-Bahâǿ Züheyr (Kahire 1928, 1935), Abdülfettah Şelebî’nin el-Bahâ Züheyr (Kahire 1960) adlı çalışmaları neşredilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hallikân, Vefeyât, II, 332-338; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, V, 324-325; VII, 62; Taşköprizâde, Mevzûâtü’l-ulûm, I, 277-278; İbnü’l-İmâd, Şezerât, V, 276-277; C. Zeydan, Âdâb, III, 18-19; Serkîs, MuǾcem, I, 596; Brockelmann, GAL, I, 307-308; Suppl., I, 465-466; Ziriklî, el-AǾlâm, III, 88; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, I, 187; Ömer Ferrûh, Târîhu’l-edeb, III, 587-590; Şevki Dayf, Târîhu’l-edeb, VI, 278-286; Abdülfettâh Şelebî, el-Bahâ Züheyr, Kahire 1960; Saîde Muhammed Ramazan, “İzâfât alâ dîvâni Bahâǿiddîn Züheyr”, Mecelletü’l-Bahsi’l-ilmî ve’t-türâsi’l-İslâmî, VI, Mekke 1401/ 1981, s. 211-221; J. Rikabi, “Bahāǿ al-Dīn Zuhayr”, EI² (İng.), I, 912-913.

Hüseyin Elmalı