BÂDİSÎ

البادسي

Abdülhak b. İsmâîl b. Ahmed el-Bâdisî (ö. 722/1322’den sonra)

Faslı mutasavvıf.

Sahâbeden Sa‘d b. Ubâde’nin soyundandır. VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Bâdis’te doğdu. Endülüs’ün fethi sırasında önce Gırnata’ya giden, daha sonra Fas’a dönüp Bâdis’te yerleşen bir aileye mensuptur. Vefat tarihi hakkında bilgi yoktur. Ancak 722 (1322) yılında hayatta olduğuna ve Fas’ı ziyaret ettiğine dair kayıtlar vardır.

Bâdisî, meşhur eseri el-Maksadü’ş-şerîf’te (s. 126, 131), babası Şeyh İsmâil el-Hazrecî ile dedesi Şeyh Ahmed el-Hazrecî’nin biyografilerini anlatırken ailesi hakkında bilgi verir. Kendi ifadesine göre dedesi Ahmed el-Hazrecî şeyh olup amcasından sonra Bâdis’in imam ve hatibi olmuştur. Âbid, sâlih ve fakih bir zat olan babası İsmâil el-Hazrecî (ö. 685/ 1286) ise ısrar üzerine kadılık görevini kabul etmek mecburiyetinde kalmış, görev yaptığı sürece adaletten ayrılmamış, hiç kimsenin hediyesini ve ikramını kabul etmemiştir.

Bâdisî, babasından ve Bâdis’teki hocalardan öğrenim görmeye başlamış, bilgisini arttırmak için birkaç defa Fas’a gitmiştir. el-Maksadü’ş-şerîf’te Fas’ta ders aldığı Ebû İsmâil el-A‘rec’in hayatını da anlatır (s. 110).

Hadis, nesep, tarih ve tasavvuf hakkında geniş bilgiye sahip bulunan Bâdisî’nin günümüze kadar gelen tek eseri, 711’de (1312) kaleme aldığı el-Maksadü’ş-şerîf ve’l-menzeu’l-latîf fi’t-târîf bi-sulehâi’r-Rîf adlı kitabıdır (Rabat 1402/ 1982, nşr. Said Ahmed A’rab, s. 5-11 nâşirin önsözü, s. 13-151 metin, s. 153-176 fihristler). İbnü’z-Zeyyât (ö. 627/1230), et-Teşevvüf ilâ ricâli’t-tasavvuf (Rabat 1984, nşr. Ahmed et-Tevfik) adlı eserinde Tlemsen ile Sebte arasında kalan Rif’teki velî ve mutasavvıfları anlatmadığından, Bâdisî hem bu bölgedeki velîleri hem de İbnü’z-Zeyyât’tan sonra yaşamış bulunan Kuzey Afrika velîlerini kitabında anlatarak onu tamamlamıştır.

el-Maksadü’ş-şerîf bir giriş ve üç bölümden meydana gelir. Girişte eserin yazılış maksadı anlatılır (s. 13-16). Birinci bölümde (s. 18-42), et-Teşevvüf ilâ ricâli’t-tasavvuf’ta olduğu gibi velîlerden ve kerametten, ikinci bölümde (s. 44-48) Hızır’ın hayatta olduğundan bahsedilir. Üçüncü bölüm (s. 50-51), eserin yazıldığı tarihte vefat etmiş bulunan kırk altı velînin hayat hikâyesine dairdir.

Bâdisî, Ebû Nuaym, Attâr ve Hücvîrî’nin yaptıkları gibi secili ifadelerle sûfîlerin hayatlarını anlatmaya başlar ve her sûfî hakkında söylediği birkaç mısra ile bahsi bitirir. Söz konusu ettiği sûfîlerin kabileleri, ikamet ettikleri yerler, mensup oldukları şehirleri, ders aldıkları ve ders verdikleri medreseler ve zâviyeler, faydalandıkları üstatlar, yetiştirdikleri mürid ve halifeler, bunların keramet ve menkıbeleri hakkında bilgi verir; bazan ölüm ve doğum tarihlerini de bildirir. Eserde keramet ve menkıbelere büyük önem verilmekle beraber şathiye*lere ve vahdet-i vücûd* fikrine rastlanmaz. Hatta vahdet-i vücûdcu İbn Seb‘în açıkça tenkit edilir (s. 69). Bu özelliğiyle eser bir sûfîler ve velîler tabakat kitabı olmaktan çok âbidler ve zâhidlere dair bir kitap niteliği taşır. Eserin isminde yer alan “sulehâ” (sâlihler) sözü ile de bu hususa işaret edilmiş olmalıdır. Kitap ayrıca Kuzeybatı Afrika’nın dinî tarihi yanında aynı bölgenin umumi tarihi, coğrafyası, buradaki kabileler ve yaşadıkları muhitler hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler bakımından da önem taşır. Bu yönden İbn Haldûn’un Mukaddime’sine benzer. G. S. Colin eserin son bölümünü Fransızca’ya tercüme etmiştir (Archives Marocaines, Paris 1926, c. XXVI).

Bâdisî’nin el-Maksadü’ş-şerîf’te (s. 73) bahsettiği, ancak günümüze kadar gelmeyen


Tabakatü’l-evliyâǿ adlı bir eseri daha vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Brockelmann, GAL Suppl., II, 337; Ziriklî, elAǾlâm, IV, 51; Bel, el-Fıraku’l-İslâmiyye, s. 382; Saîd Ahmed A‘râb, el-Maksadü’ş-şerîf [Bâdisî], Rabat 1403/1983, Önsöz, s. 5-15, 16, 73, 110, 126, 131; M. Kürd Ali, “el-Maksad”, MMİADm., XII/1-2 (1932), s. 60; G. S. Colin, “Badisı”, EI² (İng.), I, 860; a.mlf., “Bâdisî”, UDMİ, III, 865.

Süleyman Uludağ