AYYILDIZ

Türk bayrağının başlıca unsurları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî alâmeti.

Ayyıldızın hangi tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nin resmî alâmeti olduğu açık şekilde ortaya konulamamıştır. Ay yani hilâlin (bk. HİLÂL) çok eskiden beri Türkler’de kullanılan bir sembol ve millî alâmet olduğu bilinmektedir (Esin, 313-359). Osmanlı Devleti’nde de sancak, alem ve tuğ gönderlerinin uçlarında, hatta başka yerlerde tepelik olarak ay kullanılmıştır (bk. ALEM). Fakat bunun iki kolunun arasına bir yıldız konulması oldukça yenidir. Önceleri bu yıldız çok şualı bir rozet biçiminde idi. Şimdiki beş uçlu yıldız şeklini alması ise çok yakın tarihlerde olmuştur. Eski Türk sancak ve hatta kumaşlarında ay ve bunun içinde çok şualı bir motif bulunmaktadır. Ancak bu sonuncu motifin bir yıldız değil güneş alâmeti olduğunu iddia edenler de vardır. 1571’de İnebahtı (Lepanto) deniz savaşında İtalyanlar’ın eline geçen ve o zamandan beri Pisa’da Sando Stefano dei Cavalieri Kilisesi’nde saklanan bir Türk sancağında, “zülfikar” adı verilen çifte lamalı kılıçtan başka bir ay ve bunun içinde de bir yıldız bulunmaktadır. Topkapı Sarayı’nda Kanûnî Sultan Süleyman’ın çakşırı olarak kabul edilen bir dokuma üzerinde (Envanter, nr. 4414), uçları kapalı bir ay (hilâl) içinde çok şualı bir yuvarlak vardır ki bu bir bakıma yakın tarihlerin yıldızının bir öncüsü olarak kabul edilebilir. Yine aynı müzedeki iki ipek gömlek üzerinde de (Envanter, nr. 4496, 4649) aylar ve bunların içlerinde altı şualı yıldızlar görülmektedir.

Diğer taraftan Batı Avrupa’da daha XVI. yüzyılda Türk Devleti’nin alâmeti olarak ayyıldız kullanılıyordu. Nitekim 1592 yılında, Avusturya’da Viyana’daki başkilise (katedral) olan Stephansdom’un çan kulesinin tepesinde I. Viyana Kuşatması’nın (1529) hâtırası olarak madenî bir levhadan kesilmek suretiyle yapılmış bir ay ile içinde altı şualı bir yıldızdan meydana gelen bir alem konulmuştu. II. Viyana Kuşatması’nın (1683) Türkler aleyhine sona ermesi üzerine 14 Temmuz 1686’da bu alem yerinden sökülerek kaldırılmıştır. Türk ordusunun kuşatmayı kaldırıp çekilmeye başladığı günün hâtırası olarak da Viyana fırıncılarının yaptıkları ve bugün hâlâ pişirilen ayçörek (kipfel) ile üst yüzü önceleri altı, sonraları beş bıçak çizgisi ile yarılmış küçük ekmek de (kaisersemmel) Türk ayyıldızının hâtıraları olarak kabul edilmektedir. XVI. yüzyılda Osmanlı-Türk Devleti’nin ayyıldız ile temsil edildiğini, o yıllarda basılmış bir kitabın takdim sayfasındaki gravürden de öğrenmek mümkündür. Bartholomeo Georgievitz adında bir papazın 1553 yılında Roma’da basılan Türkler’e karşı polemik mahiyetindeki bir risâlesinde, kitabın adının yazılı olduğu boşluğu iki yandan çerçeveleyen iki resim vardır. Bunlardan biri Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru V. Karl’ı, diğeri ise aynı yıllarda Osmanlı Devleti’nin başında bulunan Kanûnî Sultan Süleyman’ı temsil etmektedir. Bu iki hükümdarın başları üstlerinde yer alan arma kalkanlarının içlerinde her iki devleti temsil eden armalara yer verilmiştir. Alman imparatorunun kartal ile temsil edilmesine karşılık Osmanlı padişahının armasında bir ay ile altı şualı bir yıldız bulunmaktadır. Bundan da Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında Osmanlı Devleti’nin Batı’da ayyıldızlı bir alâmetle tanındığı anlaşılmaktadır. Zaten J. Siebmacher’in 1605’te basılan armalar hakkındaki kitabında da Osmanlı armaları kırmızı zemin üzerinde beyaz ayyıldız ile ay ve çarkıfelek şekillerinde gösterilmişti.

Osmanlı devrinde Türk bayrağı zülfikarlı veya üç hilâlli olmakla beraber daha XVI. yüzyılda Batı’da Osmanlı Devleti’nin alâmeti olarak, seyrek de kullanılsa ay ve çok şualı yıldız tanınıyordu. Fakat


ayyıldızın bir devlet sembolü olarak resmen kabulü, bildiğimiz kadarıyla III. Mustafa (1757-1774) devrinde başlamış, I. Abdülhamid (1774-1789) ve bilhassa III. Selim (1789-1807) dönemlerinde de iyice yerleşmiştir. Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’nin Mecmûa-i Tevârîh adlı eserinde, “Frenk Beyzâde Kont’un (De Tott olmalı) döktürdüğü toplar tuğradan başka Devlet-i Osmâniyye’ye mahsus olan nişân-ı şerîf-i âlî-şânın dahi resmolunması 1187’den (1773-74) itibaren usulden olmuştur” (vr. 85ª) denildiğine göre, bu “nişân-ı şerîf-i âlî-şân”ın ayyıldız olması kuvvetle muhtemeldir. Napolyon’un Yafa’da ganimet olarak ele geçirdiği ve Akkâ önüne getirdiği, fakat burada başarısızlığa uğrayınca geri çekilirken 22 Mayıs 1799’da denize attırdığı Türk toplarının namluları üstünde de ayyıldız bulunmaktaydı. İstanbul’da Askerî Müze’de ve Rumelihisarı önünde de ayyıldızlı toplar vardır. Başbakanlık Arşivi’nde hatt-ı hümâyunlar arasında bulunan tarihsiz bir belge (nr. 14553), ayyıldızın III. Selim zamanında resmen devlet alâmeti olarak kullanıldığını göstermektedir. Tophane ve Top Arabacıları Nâzırı Reşid Mustafa Efendi’nin yazarak sadrazama takdim ettiği takririn kenarına padişahın yazdığı bir notta, topların üzerlerine tuğradan başka “... ağzına karîb mahalle hilâl şekli ile bir yıldız resmoluna...” denilmektedir. Bugün İstanbul’da Deniz Müzesi’nde bulunan, Tersâne-i Âmire Emini Osman Efendi tarafından takdim edilmiş 18 Zilkade 1207 (27 Haziran 1793) tarihli buyruldu*da, donanma kalyonlarına çekilecek sancakların al renkte olması ve üzerlerinde beyaz ay ve yıldız bulunması öngörülmüştür. III. Selim’in saltanat yıllarından itibaren ayyıldız hemen her yerde kullanılır olmuştur. 1957 yılında Sivas’ta Güdükminare denilen türbenin karşısındaki güzel ve eski bir evin saçağı altında boya ile işlenmiş ayyıldız ve 1211 (1796-97) tarihi görülüyordu.

Osmanlı Devleti’ni temsil etmek üzere XIX. yüzyılda, üzerinde çeşitli silâhlar, sancaklar ve alt kenarında nişanlar bulunan arma kullanılırken bayrakta da biçimleri şimdikine pek uymayan ayyıldız alâmeti kabul edilmişti. Bu durum böylece Cumhuriyet’in başlarına kadar sürüp gitmiştir. Çeşmelerde, mezar taşlarında, cami ve tekke kapılarında, Çanakkale tabaklarında, fincanlarda, işlemelerde, çeşitli deri ve madenî eşya üzerinde ayyıldız motifi ile karşılaşılır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ayyıldız bayraklarda biraz gelişigüzel işlenirken 1933’te belirli ölçü ve nisbetlere göre yapılması tamim edilmiş, 1936 yılında da bu hususta bir kanun çıkarılarak 1937’de nizamnâmesi yayımlanmıştır (bk. BAYRAK). Müslüman ülkelerin birçoğu da ayyıldızı resmî devlet arması olarak kabul etmişler ve değişik renklerdeki bayraklarına koymuşlardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh, vr. 85ª; Jacoub Artin Pacha, Contribution á l’étude du blason en Orient, London 1902; Türk Bayrağı Kanunu, İstanbul 1936; Türk Bayrağı Kanunu ve Nizamnamesi, İstanbul 1938; Fevzi Kurtoğlu, Türk Bayrağı ve Ayyıldız, Ankara 1938; a.mlf., “Sancağımız”, Deniz Mecmuası, sy. 329, İstanbul 1933; W. Ridgway, “The Origin of the Crescent”, Royal Anthropological Society, 1908; Ali [Miralay], “Sancağımız ve AyYıldız Nakşı”, TTEM, VIII (1933), s. 193-208, 257-265, 376-390; Ahmed Refik, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Arması Nasıl Oluyor?”, İkdam, İstanbul 26 Teşrînisâni 1925; Halil Hâlid, “Türk Hilâlinin Aslı, I”, DİFM, I/2 (1926), s. 158-182; a.mlf., “Türk Hilâlinin Aslı, II”, a.e., I/3 (1926), s. 36-51; Tosyavîzâde Osman Rifat, “Bayrağımıza Dair Birkaç Söz”, İstanbul Belediye Mecmuası, VII/84 (1931), s. 446-458; Rıza Nour, “L’Histoire du Croissant”, Revue de Turcologie (Türk Bilik Rövüsü), I/3, İskenderiye 1933, s. 232 vd.; Armenag Sakisian, “Le Croissant comme emblème national et religieux en Turquie”, Syria, XXII, Paris 1941, s. 66-80; Emel Esin, “Kün-Ay (Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk devirden Hakanlılara kadar İkonografisi)”, TTK Bildiriler, I (1972), s. 313-359; Semavi Eyice, “Ay-Yıldız’ın Tarihi Hakkında”, TED, sy. 13 (1983), s. 31-66; G. de Genoullac, “Croissat”, Gr.E, XIII, 463; R. Ettinghausen, “Hilâl”, EI² (İng.), III, 381-385.

Semavi Eyice