ATÎK

العتيق

Kâbe ve Hz. Ebû Bekir hakkında kullanılan bir sıfat.

İfade ettiği mânaya göre çoğulu itâk, utekaa ve utuk şekillerini alan atîk kelimesi sözlükte “güzel, soylu, hür, şerefli, eski” mânalarına gelmekte ve Kur’ân-ı Kerîm’de Kâbe anlamında kullanılan “el-Beyt”in sıfatı olarak geçmektedir (bk. el-Hac 22/29, 33). Bir hadîs-i şerifte ifade edildiği üzere, Kâbe zorbaların zulmünden kurtarıldığı için (bk. Tirmizî, “Tefsîr”, 23), Hasan-ı Basrî’den gelen rivayete göre yeryüzünde kurulan mâbedlerin en eskisi olduğu için (bk. Âl-i İmrân 3/96), Saîd b. Cübeyr’e göre ise şerefi ve yüksek itibarı sebebiyle “el-Beytü’l-atîk” diye anılmıştır. Kâbe’yi yıkmak maksadıyla Mekke’ye kadar gelen ve Ashâb-ı fîl diye bilinen Ebrehe ordusundan zarar görmeyip korunması, tarih boyunca hiç kimsenin hükmü altına girmemesi de ona bu sıfatı kazandırmıştır.

Atîk lakabının Hz. Ebû Bekir için kullanılması, Peygamber’in ona, “Sen Allah’ın cehennemden âzat ettiği (atîk) kimsesin” (Tirmizî, “Menâkıb”, 16) diye iltifat etmesiyle başlar. Her ne kadar yüzü güzel olduğu veya annesi tarafından böyle vasıflandırıldığı için Ebû Bekir’in atîk diye anılmış olabileceği ileri sürülüyorsa da kızı Âişe tarafından rivayet edilen Tirmizî hadisi birinci görüşü teyit etmektedir.

Atîkin çoğul şekillerinden biri olan itâk kelimesini Abdullah b. Mes‘ûd, Mekke’de nâzil olan el-İsrâ, el-Kehf, Meryem, Tâhâ ve el-Enbiyâ sûreleri hakkında ve “eski, önce” mânasında el-itâku’l-üvel şeklinde kullanmıştır (bk. Buhârî, “Fezâilü’l-Kurân”, 6). Bir diğer çoğul şekli olan uteka ise Mekke’nin fethedildiği gün öldürülmeyip serbest bırakılan Kureyşliler hakkında Hz. Peygamber tarafından kullanılmış, diğer kabilelerden serbest bırakılanlara ise tuleka* denilmiştir (bk. Müsned, IV, 363). Bu kelime ayrıca Atîk el-Bekrî, Atîk b. Abdülazîz el-Harbî, Atîk b. Ebü’l-Fazl b. Selâme, Atîk b. Hişâm gibi muhaddislerin adı olarak da bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “atîk” md.; Tâcü’l-arûs, “atîk” md.; Kamus Tercümesi, “atîk” md.; Wensinck, MuǾcem, “atîk” md.; Müsned, IV, 363; Buhârî, “Fezâilü’l-Kurân”, 6; Tirmizî, “Tefsîr”, 23, “Menâkıb”, 16; İbn Kesîr, Tefsîr, V, 414; Elmalılı, Hak Dini, V, 3400-3401.

İsmail L. Çakan