ASKERÎ

عسكري

Osmanlılar’da reayadan ayrı olarak elinde padişah beratı bulunan, vergi ve yargılamada özel statüye sahip zümre.

Osmanlı Devleti’nde çeşitli özellikleri ve sahip oldukları imkânlar bakımından halk genel olarak iki zümreye ayrılırdı. Biri hükümdarın otoritesini temsil eden idareci, asker ve ulemâdan oluşan askerî sınıf, diğeri ise bunun dışında kalan reâyâ idi. Askerîler de ehl-i örf ve ehl-i şer’ olmak üzere başlıca iki kısma ayrılırdı. Askerîlerin vergiden muaf olmaları, terekelerinin askerî kassâmlar tarafından taksimi, kazasker divanında yargılanma gibi bazı imtiyazlara sahip bulunmaları onların itibarını arttırmıştı. Ancak “askerî” sınıf kavramının belirsizliği sebebiyle zaman zaman çıkarılan fermanlarla bu kavrama açıklık getirme gereği hissedilmişti. Bu fermanlarda: 1. Fiilen askerlik hizmetinde bulunan yeniçeri, sipahi ve bunların çeşitli sınıfları (topçu, tüfenkçi, garib, azeb), çocukları, eşleri, emeklileri, kulları, câriyeleri; 2. Geri ve yardımcı hizmete alınan yaya ve müsellemlerle bunların gördükleri hizmetlerin benzerini yerine getiren yörükler ve tatarlar; 3. Askerlikle münasebeti olmayan, ancak kamu hizmeti gören görevliler, memurlar, kâtipler, mültezimler,


eminler, muhassıllar; 4. Yine bir kamu görevlisi sayılması gereken yargı organları mensupları, müderrisler ve mülâzımlar; 5. Günlük 3 akçe ve daha fazla cihet*i olan mütevelli, nazır ve cüzhanlar; 6. İmam, hatip, müezzin gibi din görevlileri, seyyid ve şerif gibi Hz. Peygamber soyundan gelenler; 7. Köprücü, derbentçi, madenci, tuzcu, atmacacı, doğancı, sarraf gibi hizmetleri ifa edenler askerî sayılıyordu.

Ancak birinci maddede adı geçen emekliler, sipahizâdeler ve kullar askerîlikle münasebetlerini kesip başkasına raiyyet* yazılmaları halinde ve cariyelerinin, dul kalan eşlerinin, kızlarının reâyâdan biri ile evlenmeleri durumunda askerîlikten çıkarlardı. Askerî sınıftan birinin vefatında terekesinin taksimi ve bundan alınacak ücret kazaskerlere bağlı askerî kassâmlara ait olup mahallî kadının buna müdahalesi yasaklanmıştı. Büyük şehirlerde yalnız terekelerle uğraşan ve mirası vârisler arasında İslâm hukukuna göre paylaştıran özel mahkemeler vardı. Bunlara kısmet-i askeriyye mahkemeleri denir, başında askerî kassam bulunurdu. Askerî kassâmlıklar askerî zümrenin kalabalık olduğu İstanbul, Edirne, Bursa gibi büyük şehirlerde mevcuttu. Taşradaki kadılık ve nâibliklerde ayrı bir kassam bulunmadığından burada görevliler askerîlere ait rüsumu kazasker adına toplar ve ilgililere teslim ederdi. “Resm-i kısmet”, devrine göre binde on beş veya yirmi idi. Ancak bazı durumlarda bunun binde elliye kadar çıktığı olurdu. Reâyâ ve askerîden olanlar geride vâris bırakmadan vefat ederlerse terekeleri (beytülmâller) hazineye kalırdı. Bu beytülmâllerin tahsili Osmanlılar’da birer mukātaa* ve iltizâm* oluşturuyordu. Bu nevi terekelerin toplanmasını beytülmâl-i hassa mültezimleri veya eminleri yapardı. Bu terekeler belli bir süre saklanır, bu arada bir vâris çıkıp durumunu ispat ederse hakkını alır, aksi halde bunlar hazineye intikal ederdi. Diğer taraftan askerî sınıf mensupları normal mahkeme yerine kazasker mahkemesinde yargılanırlardı. Davacı ve davalıdan biri askerî, diğeri reâyâ olduğunda askerî taraf normal kadı huzuruna çıkmayı reddedip kazasker huzurunda yargılanmayı isteyebilirdi. Bu konuda Osmanlı dönemi fetva mecmualarında birçok fetva bulunmaktadır. Askerîlere verilen cezalar da farklılık arzetmektedir. Ehl-i örfe ölüm de dahil her türlü ceza verildiği halde ehl-i şer’e (ulemā) verilen en ağır ceza azil ve sürgündü; nadiren ölüm cezası verildiği de olurdu.

BİBLİYOGRAFYA:

Kānunnâme-i Âl-i Osman: Fâtih Kānunnâmesi (TOEM ilâvesi, nşr. M. Ârif), İstanbul 1329, s. 39; Kānunnâme-i Al-i Osman: Kānunî Kānunnâmesi (TOEM ilâvesi, nşr. M. Arif), İstanbul 1329; Barkan, Kanunlar, I, 315; a.mlf., “Edirne Askerî Kassâmma Âit Tereke Defterleri (1545-1659)”, TTK Belgeler, III/5-6 (1968), s. 435-440; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 122-126; Ahmet Mumcu, Osmanlı Deuletinde Siyaseten Katl, Ankara 1968, s. 55-62, 113-125; Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celali isyanları, Ankara 1975, s. 154, 225 vd.; B. Lewis. İstanbul ve Osmanlı uygarlığı (trc. Nihal Önal), İstanbul 1975, s. 66-68; Mehmet İpşirli, Osmanlılarda Kadıaskerlik Müessesesi, İstanbul 1982, s. 53-59; Yaşar Yücel, “Osmanlı İmparatorluğunda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyet) Dair Genel Gözlemler”, TTK Belleten, XXXVIII/152 (1974), s. 657; a.mlf., “XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İdarî Yapısında Taşra Ümerasının Yerine Dâir Bazı Düşünceler”, TTK Belleten, XL1/163 (1977), s. 495-497.

Halil Sahillioğlu