ARZ

العرض

Yeryüzündeki bir noktanın ekvatora olan uzaklığını ifade eden coğrafya ve astronomi terimi.

Arz sözlükte “genişlik” demek olup tûlün karşıtıdır. Bugünkü Türkçe’de arz terimi enlem, tûl terimi de boylam kelimeleriyle ifade edilmektedir. Arz ve tûl kelimelerinin coğrafya ve astronomi terimi olarak İslâm dünyasında ne zaman kullanılmaya başladığı bilinmemektedir. Batlamyus ve daha sonraki Yunan astronomlarında enlem platos (genişlik), boylam da mekos (uzunluk) kelimeleriyle ifade edilmiştir. Buna göre arz ve tûl, bu kelimelerin Arapça’ya tercüme edilmesi suretiyle terimleştirilmiş olabilir. Nitekim bu Yunanca kelimeler Latince’ye de aynı sözlük anlamdaki lattudo ve longitudo kelimeleriyle çevrilmiştir. Bugün Batı dillerinde arz ve tûl karşılığı olarak latitude ve longitude terimleri kullanılmaktadır.

Bir noktanın dünya üzerindeki yeri, coğrafî koordinatlar denilen arz ve tûl daireleri yardımıyla belirlenir. Arz daireleri (enlem) ekvatora (hattü’l-istivâ) paralel olarak geçtiği farzedilen dairedir. Bu sebeple bunlara paralel daireler veya kısaca paraleller denir. Ekvatora dik olarak geçtiği ve kutupları birleştirdiği farzedilen büyük daireler ise tûl daireleri (boylam) adını alır. Ekvatorla kutuplar arası 90 dereceye bölünmüş ve güneydekilere güney enlemi, kuzeydekilere kuzey enlemi, ekvatora yakın olanlara alçak enlem, uzak olanlara yüksek enlem ve ortadakilere de orta enlem adları verilmiştir. Ekvator da 360 boylam derecesine bölünmüştür. Bugün İngiltere’deki Greenwich gözlemevinin bulunduğu yerden geçen boylam başlangıç boylamı olarak kabul edilmekte ve bunun doğusundakilere doğu boylamı, batısındakilere batı boylamı denilmektedir. Eskiden başlangıç boylamı olarak Paris, İskenderiye, Bağdat gibi şehirlerden geçen boylamlar alınırdı. Enlem ve boylam derecelerinin her biri 60 dakikaya ve her dakika da 60 saniyeye bölünmüştür; gerektiğinde saniyeler de 60 sâliseye bölünüp ondalık olarak hesap edilir. Bir enlem derecesinin yaklaşık uzunluğu (iki enlem arasındaki mesafe) 111 kilometredir; ancak yer küre bir sferoid (küremsi, basık küre) olduğu için bu uzunluk yüksek enlemler arasında biraz değişmektedir. Bir boylam derecesinin uzunluğu


ise ekvator üzerinde yaklaşık 110 km. olup kutuplara doğru gidildikçe kısalır ve kutupta sıfıra düşer. Bir yerin enleminin doğrudan ölçülmesi mümkün olmadığından astronomik gözlemlerle hesap edilerek bulunur ve şâkul doğrultusuyla ekvator düzlemi arasında kalan açıya astronomik enlem denir. Aynı şekilde dünyanın merkezini o yere birleştiren doğrunun ekvator düzlemiyle yaptığı açıya da oranın jeosantrik (yer merkezli) enlemi denilmektedir. Haritalarda kullanılan coğrafî enlem ise yer kürenin normal doğrusunun ekvator düzlemi ile yaptığı açıdır. Astronomik enlem, o yerin şâkul çizgisindeki sapma (inhiraf) kadar jeosantrik enlemden farkeder; uygulamada her üç enlem de birbirinden çok az farklıdır. Tarih boyunca bir yerin enlem ve boylamının belirlenmesi için değişik metotlar bulunmuş ve teknik imkânlardaki gelişmelere bağlı olarak zamanla daha doğru sonuç veren yeni metotlar ortaya çıkarılmıştır.

Gök küresi üzerinde de coğrafî koordinatlara benzer bir şekilde enlem ve boylamlar yardımıyla bir gök cisminin yerini belirlemek mümkündür. Bu koordinat sistemine ekliptik enlem ve boylam denir. Bu koordinatlar ekliptik (husûf) veya tutulma dairesi, gök küresinin ekvatoru ve gök küresinin kuzey ve güney kutuplarını birleştiren daireler kullanılarak tarif edilir. Gök küresi üzerinde Y bir yıldızı, K kuzey kutbunu, K΄ güney kutbunu, ilk bahar noktasını, ekliptiğin eğimini gösterdiğine göre (bk. şekil), Y yıldızının ekliptik enlemi şekildeki açısı ve ekliptik boylamı açısıdır. Bu sistemde ekliptik dairesi önemli bir rol oynar. Buna göre bir Y yıldızının ekliptik enlemi, onun ekliptik dairesine olan açısal uzaklığıdır. Bu açı coğrafî koordinatlarda olduğu gibi 0º ile 90º arasında ölçülür. Güneşin gök küresi üzerindeki yıllık hareketi sırasında onunekliptiği, yani ekvator düzlemi ile yaptığı açı 0º ile 23º 27’ arasında değişir. 21 Mart’ta ve 23 Eylül’de=0º ve 22 Haziran ve 21 Aralık’ta=23º 27’dır. Mevsim dönümü olan bu günlere inkılâp günleri denir. Ekliptik boylam ise kutuplardan geçen büyük daire ile yıldızdan ve ilkbahar noktasından geçen büyük daire arasındaki açıdır.

Dünya üzerindeki noktaların coğrafî koordinatlarla gösterilmesinin eski Yunan astronomlarına kadar uzandığı bilinmektedir. Batlamyus, Coğrafya kitabında Hipparkhos (İslâm kaynaklarında Ebarhus) ve Tirli (Surlu) Marinos’un enlem ve boylam kullandıklarını naklediyor. Marinos’a göre meskûn dünyanın en kuzey noktası, enlemi 63º olan Thule (Sulin) adasıdır ve uzaklığı da kendi bulunduğu yere 31.500 staddır (1 stad: 185 m.). Marinos, en güneydeki meskûn noktayı ise 87º ve 43.500 stad olarak hesaplamıştır. Coğrafya kitabının tercümesinde buraya “dâiretü inkılâbi’ş-şiteviyye” (kış inkılâbı dairesi) denildiği görülmektedir (Kitâb-ı Coğrafya Tercümesi, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2610). Matematik coğrafyanın kurucusu olan Batlamyus, Coğrafya kitabında bilinen dünyanın önemli yerlerinin enlem ve boylamlarını vermiştir. Bu kitabın Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Gayri İslâmî Yazmalar, nr. 27, 57) Yunanca bir nüshası bulunmaktadır.

Bir yerin arz ve tûlünün bilinmesi ibadet zamanlarının, mübârek günlerin ve camilerle mescidlerin kıble istikametlerinin doğru olarak tesbit edilmesi bakımından son derece önemli olduğu için İslâm âlimleri ilk devirlerden beri bu konuyla yakından ilgilenmişlerdir. İbadet zamanlarını tayin eden ilm-i mîkat önemli İslâmî ilimlerden biridir ve bu ilimle uğraşanlara da muvakkit denir. Fetihler arttıkça genişleyen İslâm dünyasında idare, ticaret ve gemicilik alanlarındaki gelişmeler ve ihtiyaçlar da İslâm bilginlerinin coğrafyaya ve yer tayini problemlerine büyük önem vermelerini gerektirmiştir. Milâdî IX. asırda, daha önceleri Basra körfezi ve Endonezya adaları arasında çok yaygın olan ticarî ilişkiler Çin’e kadar ulaşmış ve çok gelişmişti. Denizcilik için arz ve tûl derecelerinin bilinmesi çok önemli olduğundan İslâm dünyasında “mesâlik” (gidilen yollar) ve “memâlik” (ülkeler) adlı pek çok kitap yazılmış, denizci ve seyyahlara coğrafî koordinatlarla yol gösterilmiştir. Bunlardan biri İbn Hurdâzbih’in (ö. 300/912) Kitâbü’l-Mesâlik ve’l-memâlik (Leiden 1887) adındaki kitabıdır. Hudûdü’l-Ǿâlem de (Leningrad 1930) bu cinsten bir eserdir. Ancak bunların en önemlisi, Bîrûnî’nin Tahdîdü nihâyâti’l-emâkin (Kahire 1962) adlı kitabıdır. Rasat yeri olarak Gazne’yi kullanan Bîrûnî, bu eserinde İslâm dünyasındaki çeşitli yerlerin arz ve tûllerini kendisinden önce gelen astronomların buldukları değerlerle karşılaştırarak vermiştir. Bu kitabın bilinmeyen bir müellifin yaptığı el-Mesâlik ve’l-memâlik adlı şerhi Edward S. Kennedy tarafından A Commentary upon Biruni’s Kitāb tahdīd al amākin (Beyrut 1973) adıyla yayımlanmış ve eser bugünün terminolojisi kullanılarak açıklanmıştır. 749’da (1348) İbn Fazlullah el-Ömerî’nin yazdığı Mesâlikü’l-ebsâr fî memâliki’l-emsar adlı kitabın bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 3415-3439). Fuat Sezgin tarafından tıpkıbasımı yapılan bu kitapta müellif kendinden önceki astronom ve coğrafyacıların çoğu gibi yalnız coğrafî koordinatları değil, bunun yanında arz-ı semâvî ve tûl-ı semâvî adlarıyla astronomik koordinatları da vermiştir. Ortaçağ’da gerek astronomi ve coğrafyanın, gerekse o zamanlar kuvvetle benimsenen gök cisimlerinin insanların kaderi üzerinde rol oynadığı inancının etkisiyle yıldızların doğuş ve batışlarına, hareketlerine, birbirlerine göre aldıkları durumlara, bunlara ait kanunların bulunmasına ve bu bilgilerin bir araya toplandığı zîc* ve cetvellerin yapılmasına önem verilmiştir. İslâm astronomları coğrafî arzı, kendilerinden öncekiler gibi nisbeten basit bir şekilde, fakat eskilerinkinden daha mükemmel olan irtifa aleti, semtü’r-re’s daire ve tahtası, rubu‘ dairesi ve tahtası gibi kendi icat ettikleri aletler ile eskiden beri bilinen usturlap, zâtü’l-halak ve gök küresi gibi aletler kullanıp daha hassas gözlemler yaparak buldukları trigonometri formülleri yardımıyla belirlemişlerdir.

Bir yerin arzını bulmak için daha çok inkılâp günleri denen mevsim dönümlerinde, zeval vakti güneşin hattü’l-istivâdan irtifaını, yani semtü’r-re’se (baş ucu noktası, zenith) olan uzaklığını veya gök kutbunun irtifaını tesbit ediyor ve bu işlem için iki yol takip ediyorlardı. Birinci yolda mirkam denilen yatay bir düzlem üzerine dikilmiş düşey bir çubuktan ibaret olan basita adlı alet veya rubu‘ daire yahut tahtası ve usturlap gibi doğrudan açı ölçen aletler kullanılıyordu ki bu aletler XX. yüzyılın ortalarına kadar terkedilmemişlerdir. İkinci yolda ise sadece açı ölçen aletler kullanılarak kutup


etrafındaki bir yıldızın üst ve alt geçişleri gözlenmek suretiyle coğrafî arz belirleniyordu. Bir derecelik coğrafî arz farkının ilk defa Sincar ovasındaki ölçmelerde bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bettânî (ö. 266/879) Rakka’da yaz ve kış inkılâbı günlerinde, zeval vakti güneşin semtü’r-re’se olan uzaklığını sırasıyla 12º 26’ ve 59º 36’ olarak bulup o zaman bilinen formüllere göre bu değerlerden Rakka’nın arzını 59º 36’+12º 26’=36º 1’ ve husûf dairesinin eğimini de 59º 36’-12º 26’=23º 33’ olarak tesbit etmiştir. Husûf dairesinin eğiminin zamana bağlı olarak uzun dönemde değiştiği göz önünde tutulup bu değer klasik astronomi kitaplarında merhale esası olarak kabul edilmiştir. Ebü’l-Vefâ el-Bûzcânî de (ö. 377/987) aynı metodu kullanarak Bağdat’ın arzını 23º 35’ olarak bulmuştur. Hipparkhos milâttan önce 150’de ekliptiğin eğimini 23º 51’, Ebü’l-Vefâ 23º 35’, Uluğ Bey (ö. 1437) 23º 30’ 17” , Kopernik (ö. 1530) 23º 28’ 24” ve Newcomb (ö. 1900) 23º 27’ 8” olarak bulmuşlardır. 1942’de yapılan bir hesaplama ise 23º 26’ 50”, sonucunu vermiştir.

İslâm dünyasında doğrudan arz ve tûlleri veren cetveller veya bunların hesaplanmasına yardımcı olmak üzere birçok zîc ve metâli‘ cetvelleri meydana getirilmiştir; ez-Zîcü’l-mümtehan, Zîcü’l-Bettânî, Zîcü’ş-Şâmil, Zîc-i İlhânî ve Zîc-i Ulug Bey bunların en önemlileridir. Bu eserlerin ilki, bir astronomlar heyeti tarafından düzeltilen Batlamyus’un zîcidir; ikincisi Bettânî’ye, üçüncüsü Ebü’l-Vefâ’ya, dördüncüsü Nasîrüddîn-i Tûsî’ye, beşincisi de Uluğ Bey, Ali Kuşçu ve Kadızâde Rûmî’ye aittir. Kütüphanelerimizde rubu‘ tahta veya dairesinin yahut usturlabın kullanılması dolayısıyla arz ve tûl derecelerinin tayini hakkında çok sayıda kitap ve risâle bulunmaktadır. Meselâ Rubu‘ Müceyyeb (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3569/4); Rubu‘ Mukantara (Süleymaniye Ktp., Nafiz Paşa, nr. 1275/1); Rubu‘ Dâireleri ile İrtifâ Meselesi (Süleymaniye Ktp., Şâzelî, nr. 138) adlı Türkçe risâleler bunlardan birkaçıdır. Ayrıca Kitâbü’l-Etvâl ve’l-Ǿurûz, Kitâbü Harekâti’s-semâviyye, Tuhfetü’l-mecâlis, İbn Havkal’ın Kitâbü Sûreti’l-Ǿarz’ı (Kahire, ts., Leiden 1938), Bîrûnî’nin el-Kanûnü’l-Mesûdî (I-III, Haydarâbâd 1954-1956), Ebü’l-Fidâ’nın Takvîmü’l-büldân (Paris 1840), Yâkut el-Hamevî’nin MuǾcemü’l-büldân (I-VI, Leipzig 1866-1873) gibi matematik, astronomi ve coğrafya kitaplarında da İslâm dünyasındaki önemli yerlerin arz ve tûlleri, gözlem veya hesaplama neticesi olarak verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, “Ǿarz” md.; Bîrûnî, Kitâbü Tahdîdi nihâyâti’l-emâkin li-tashîhi mesâfâti’l-mesâkin, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 3386; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlikü’l-ebsâr (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1408/1988, II, 297-299, 324-328; Fatin Gökmen, Rubu‘ Tahtası, Nazariyatı ve Tersîmi, İstanbul 1948; E. S. Kennedy, A Commentary upon Biruni’s Kitāb Tahdīd-al amākin, Beyrut 1973; M. Dizer, Astronomi Hazineleri, İstanbul 1986; Abdullah Kızılırmak, “Enlem”, TA, XV, 215-216; R. M. Glendinning, “Latitude and Longitude”, EBr., XIII, 791; İ. Hakkı Akyol, “Arz”, İA, I, 653-657.

Cengiz Aydın