ARŞ

العرش

Cezayir’de muhtelif kabilelerin toplu mülkiyetinde bulunan arazi hakkında kullanılan terim.

Kuzey Afrika’da toplu mülkiyet eski devirlerden beri bilinmektedir. Romalılar bu bölgeyi işgal ettikleri zaman da aynı durumla karşılaşmışlardı. Kabileler cemaatlerden oluşuyor ve her cemaat belirli bir araziyi toplu olarak işleyip gelirini aralarında paylaşıyordu. Cemaatlerin veya fertlerin mülkiyetinde olmayan araziler ise metrûk, dolayısıyla devletin mülkü sayılıyordu. Bu İslâm’ın da onayladığı bir toprak sistemidir.

Araplar Kuzey Afrika’ya girdikleri zaman şehirlerde ve benzeri meskûn bölgelerde yerleştiler. Yerli halkı oluşturan Berberîler dağlarda, ovalarda ve çöllerde göçebe veya yerleşik olarak kabile hayatı yaşarken bir grup da şehirlerde hayat sürmekteydi. V. (XI.) yüzyılda Kuzey Afrika’ya gelen Benî Süleym ve Benî Hilâl’e mensup Araplar köylere, kalelere ve yüksek yerlere yerleşerek Berberîler’le karıştılar. İbn Haldûn’un “el-Arabü’l-müsta‘ceme” (yabancılaşan Araplar) dediği bu Araplar’ın bir kısmı şehir hayatını tercih etmekle birlikte büyük çoğunluğu asırlarca göçebe ve yarı göçebe olarak kabileler halinde varlıklarını sürdürdüler. Bunlardan göçebe Berberîler’le karışanlar arş (çoğulu a‘râş, urûş) adıyla tanınan bir mülkiyet usulü ihdas ettiler. Göçebe Araplar’la göçebe Berberîler arasında ortak yerleşimin ileri bir örneğini ifade eden arş bir çeşit toplu mülkiyetti. Sistem esas itibariyle düvvâr (çoğulu devâvîr) adı verilen ve çadırlarda oturan topluluklara dayanır. Fransız idaresi de toplu mülkiyet usulünü uygulamakla beraber devletle çekişme konusu olan akarlar üzerinde sürekli bir tasarrufta bulunamayan ve artık idarî bir birim oluşturmuş bulunan düvvârlar hakkında 1963 yılında birtakım düzenlemeler yapmıştır.

Arş adı verilen arazi üzerinde sahibinin tasarruf yetkisi sınırlıdır; gayri menkulün rehin olarak verilmesine dahi müsaade edilmez. Arş üzerinde tasarrufta bulunmak isteyen bir müslümanın cemaatle ve bu cemaatin bir uzantısı olan düvvârlarla istişare etmesi gerekir. Bu tür bir arazi ihtilâf konusu olduğunda cemaat reisi ilgili kabilenin ihtilâflı arazi üzerindeki mülkiyet süresi hakkında görüş bildirmekle mükelleftir. Fransız işgal yönetimi, toprağın onu işleyenlerin mülkiyetine geçirilmesi yolunu açmak üzere, bu arazinin de diğer yerler gibi özel şahıslara mülk olarak verilmesine müsaade etti. Özel şahıslara devir ve teslim edilmeyen araziler ise toplu mülk olarak kalacak, ivaz*lı veya ivazsız hukukî işlemlere konu olamayacaktı. 1863 tarihli kararnâmenin çöl kabilelerinin hayat şartlarını ve çevre ihtiyaçlarını prensip itibariyle dikkate aldığı söylenebilir. Buna göre bir kabile, hayvanlarını otlatacak yeterli araziye sahip olmadığı ve şartlar etraftaki yerlerden daha geniş arazileri işgal etmeyi gerektirdiği takdirde buralarda kuyular açabilir; kanunî şartlar dahilinde kalmak ve bir dış ihtilâfa yol açmamak kaydıyla buraların mâliki sayılabilir.

Arş arazisi işletilmek üzere her yıl yeniden tevzi edilir. Bu konuda hüküm verme yetkisi cemaatin başkanına aittir. Cemaatten ayrılan veya dağılan ailelerin arazileri topluluğa döner. Uzaklarda bulunan ve düvvârda yaşamayanların arazi dağıtma işlemi dışında tutulmaları mümkündür.

Arş arazisi uygulaması birinci derecede Merkezî Mağrib’e has olmakla beraber Fransız işgal idaresi, Kuzey Afrika genelinde toplu arazi mülkiyeti hususunda önceki nesillerden devralınan pek çok örfü ilga etmiştir. Sömürgeciler bu arazilerin daha önce Osmanlı Devleti’ne ait olduğunu söyleyerek bunlara el koymak istediler. Fakat daha sonra 22 Nisan 1863 tarihinde çıkarılan bir kanunla arş arazilerinin orada yerleşmiş bulunan çeşitli kabilelere mülk olarak verilmesi ve önce düvvârlar, sonra da şahıslar arasında taksim edilmesi kararlaştırıldı. Bugün Cezayir’deki arş arazileri 2.800.000 hektarı bulmaktadır.

1863 tarihli kararnâme arş arazisi konusunda İslâm fıkhının yeterince açık olmadığını ileri sürmüşse de İslâm fıkhı İslâm’ın temel kuralları çerçevesini aşmadıkça örf ve âdete büyük bir değer vermiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

R. Dozy, Supplément aux Dictionnaires Arabes, Leiden 1881 → Beyrouth 1968, II, 110; İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 8, 48; L. Hanoteau # A. Letourneux, La Kabylie et les Coutumes Kabyles, Alger 1873; F. Dulout, La Terre Arch ou Sabga en Algérie, Alger 1923; a.mlf., Traité de Législation Algérienne, Alger 1948, II, 455-460; a.mlf., Traité de Droit Musulman et Algérien, Alger 1949; Girault, Principes de Colonisation et de Législation Coloniale, Paris 1938; Philippe Marçais, Textes arabes de Djidjelli, Paris 1954, s. 26-27; Ahmed Tevfik el-Medenî, Kitâbü’l-Cezâir, Cezayir 1984, s. 380-381; J. Berque, “ǾArsh”, EI² (Fr.), I, 681-682; Mv.M, II, 313.

İbrâhim Harekât