AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

Kuzey Amerika’da elli eyaletten oluşan birleşik devlet.

I.FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

II.TARİH

III.ÜLKEDE İSLÂMİYET

I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

1. Coğrafî Konumu ve Yüzey Şekilleri. Kuzey Amerika’nın orta kesimini doğuda Atlas Okyanusu’ndan batıda Büyük Okyanus kıyılarına kadar uzanarak kaplayan Amerika Birleşik Devletleri kuzeyden Kanada, güneyden de Meksika ile komşudur. Ayrıca Amerika kıtasının kuzeybatısındaki Alaska ile Büyük Okyanus’ta bulunan Havai takımadalarını da içine alır. Bütün karaların yaklaşık % 5’ine yakın 9.363.353 km² yüzölçümü ile dünyanın üçüncü büyük ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri, jeolojik yapı ve yüzey şekilleri bakımından doğuda ve batıda dağlık iki alan ve bunların arasında Kanada sınırından Meksika körfezine kadar kesintisiz bir depresyon halinde uzanan ovalarla alçak platolar olmak üzere üç farklı bölgeye ayrılır. Doğudaki dağlık kütlenin bel kemiğini, Atlas Okyanusu ile merkezî depresyon arasında birbirine paralel olarak uzanan orta yükseklikteki Appalach dağları meydana getirir (doruk Mt. Mitchell, 2045 m.). Yaklaşık 1500 km. uzunlukta, 200-300 km. genişlikte ve azami 2000 m. yükseklikte bir eski kütle oluşturan Appalachlar güneybatıya gidildikçe kıyıdan uzaklaşırlar ve bu dağ sıraları ile Atlas Okyanusu arasına hafif eğimli düzlükler girer. New York yakınlarından başlayarak güneye doğru genişleyen ve Florida’yı da içine alan bu alçak düzlüklerin kıyılarında dar, derin ve dallanmış körfezlerle koylar (Hudson halici, Delaware, Chesapeake körfezleri) yer alır. Ülke yüzölçümünün yaklaşık 1/3 kadarını kaplayan batıdaki dağlık alan, aslında doğu ve batı kenarlarında kesintisiz olarak uzanan sıradağlar ile bunların arasında yer alan havzalardan ve platolardan meydana gelir. Bunlardan Kayalık Dağlar (Rocky Mountain) adı verilen ve yer yer 4000 metreyi aşan doğudaki dağ sıraları, değişik yerel adlarla Alaska ve Kanada’dan Meksika’ya kadar uzanırlar. Kayalık Dağlar’ın batısında, kuzeyde bazaltik lav akıntılarından oluşmuş 1000-2000 m. yükseklikteki Columbia platosu, ortada fay blokları ile birbirinden ayrılmış büyüklü küçüklü birçok havzadan oluşan Büyük Havza (Grand Bassin), güneyde de kalkerlerin yaygın olduğu derin kanyonlarla yarılmış 1600-2000 m. yükseklikteki Colorado platosu yer alır. Bu platolar ve havzalar alanı batıdan, birbirine yakın şekilde uzanan iki dağ sırası ile kuşatılır. Bunlardan doğudaki sıranın güney kesimini granitik bir temelden meydana gelen Sierra Nevada bloku, kuzey kesimini ise Kaskad dağları oluşturur. Büyük Okyanus kıyılarında uzanan ve Kanada’da bir adalar dizisi halinde devam eden ikinci sırayı Kaliforniya (California) kıyı dağları meydana getirir. Ülkenin bu bölgesi aktif faylarla kesilmiş olduğundan bu fayların yol açtığı hareketler sonucunda zaman zaman depremlere uğrar. Üçüncü birimi oluşturan merkezî depresyon 3 milyon kilometrekareye yakın geniş bir yer kaplar. Ortalama yüksekliği 250-300 m. dolayında olan bu çukur alanın genel eğimi güneye doğrudur. Kuzey kesiminde Superior, Michigan, Huron, Erie ve Ontario gölleri (toplam yüzölçümleri 245.000 km²) ile son ikisinin arasında bulunan ünlü Niagara şelâleleri yer alır. Güney kesiminde ise Meksika körfezi kıyıları boyunca, çoğu yerde kıyı gölleri ile kaplı alçak kıyı ovaları uzanır. Merkezî depresyon batıda basamak basamak yükselen Mississippi, Missouri ve kollarıyla ayrılmış 1000-2000 m. yükseklikteki platolarla Kayalık Dağlar’ın eteklerine dayanır; ortasında Mississippi ve Missouri nehirleri boyunca, taşkın zamanlarında yer yer sular altında kalan alüvyal ovalar uzanır. Kolları ile birlikte yılda 400 milyon ton kadar alüvyon taşıyan ve ağzında süratle ilerleyen kuş pençesi biçiminde bir delta oluşturan Mississippi dünyanın en uzun nehir ulaşım yoludur.

2. İklim ve Bitki Örtüsü. Orta kuşağın sıcak ve soğuk kesimlerinde yer alan Amerika Birleşik Devletleri’nde yazları kısa ılıman iklimden yarı tropikal iklimlere, hatta step ve çöl iklimlerine kadar büyük farklılık gösteren çeşitli iklim tipleri görülür. Merkezî depresyonun denizden uzak ve karasallığın yüksek olduğu iç kesimleri yazın çok sıcak ve nemli, buna karşılık kışın soğuk ve kuzey kısımları karlıdır. 100º batı meridyeni bu bölgede nemli ve kurak alanların yaklaşık sınırıdır. Bu meridyenin doğusundaki daha nemli kesimler preri ve orman, batısındaki daha kurak bölgeler ise steple kaplıdır. Merkezî depresyonun güney kıyılarında iklim yarı tropikal


bir karakter alır. Bu kesim zaman zaman tropikal siklonların (hurricane) tahripkâr etkisinde kalır. Ülkenin doğu yarısı kuzeyde soğuk, güneyde subtropikal, iç kısımlarda karasal karakterli, fakat genelde nemli iklim tiplerinin alanıdır. Soğuk Labrador akıntısının etkisindeki kuzeydoğu bölgesi karışık ormanlarla, Appalachlar ise güneye gidildikçe tür bakımından zenginleşen yayvan yapraklı ve karışık ormanlarla kaplıdır. Daha güneydeki Florida’da iklim ve bitki örtüsünde tropikal özellikler belirir. Kıyı dağları, Sierra Nevada ve Kaskad dağlarının deniz etkisine kapadığı batıdaki yüksek platolar alanının orta ve güney kısımları yarı kurak ve kuraktır. Güneye gidildikçe artan kuraklığa bağlı olarak steplerden kaktüslerin görüldüğü çölümsü steplere ve çöllere geçilir. Batı kıyılarının kuzey kesimleri kışları serin, bol yağışlı okyanus tipi bir iklimin etkisindedir ve çam türlerinin hâkim olduğu ormanlarla kaplıdır. Orta ve Güney Kaliforniya serin yazları, ılık kışları ile Akdeniz ikliminin özelliklerini gösterir. Kaliforniya’da soğuk su akıntısının etkisi dolayısıyla yağış azdır; buna karşılık çok sis görülür. Burada Akdeniz makilerinin yerini fizyonomik ve fizyolojik bakımdan benzerlik gösteren çalı toplulukları (chapparal) alır.

3. Nüfus Yapısı ve Etnik Durum. 250 milyon kadar olan nüfusuyla (1989 başlarında 248.770.000) Çin, Hindistan ve küçük bir farkla Sovyetler Birliği’nden sonra dünyanın dördüncü ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri’nin önemli özelliklerinden biri, kuruluşundan bu yana hızlı bir nüfus artışına sahne olmasıdır. 1790’da 3.9 milyon olan ülke nüfusu 1880’de 50.1 ve 1950’de 150 milyona çıkmış, bugün ise 250 milyona yaklaşmıştır. Nüfusun ortalama % 74 kadarı şehirlerde yaşar. Bu şehirlerin yarıdan çoğunun nüfusları 100.000’in üzerindedir. Şehirleşme oranı kuzeydoğu ve Büyük Göller bölgesi ile Kaliforniya kıyılarında daha yüksek (% 80’den çok), merkezî depresyonun kuzeybatı kesimlerinde daha düşüktür (Kuzey ve Güney Dakota’da % 45 dolayında). Metropolis (büyük şehir) ve ona bitişik uydu yerleşim merkezlerinden oluşan aşırı kalabalık megalopolisler (birleşik şehir) ülkenin karakteristik bir özelliğidir. Meselâ Boston’dan başşehir Washington’a kadar uzanan megalopoliste 40 milyona yakın (18 milyonu New York ve çevresinde olmak üzere), Los Angeles-San Diego megalopolisinde 10 milyon, Chicago-Milwaukee megalopolisinde 9 milyon insan yaşamaktadır.

Kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık 200 yıl içindeki hızlı nüfus artışını, bu süre içinde doğumlarla meydana gelen tabii artışla açıklamaya imkân yoktur. Ülkede nüfus artışının asıl sebebi, uzun bir süre devam eden göçler olmuştur. Ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1777’den 1830 yılına kadar gelen göçmen sayısının yarım milyon kadar olduğu sanılmaktadır. Buna karşılık, bu dönemi takip eden yetmiş yılda 20 milyona yakın, 1900-1914 arasında 12 milyon, daha sonraki tarihlerde ise her yıl yarım milyonla 1 milyon arasında değişen sayılarda göçmen ülkeye girmiştir. Savaşlar, iktisadî buhran, işsizlik, siyasî ilticalar her yıl gelen göçmen sayısındaki dalgalanmaların başlıca sebepleridir. Göçmen sayısını etkileyen faktörlerden biri de alınacak göçmen adedini belirleyen kotalardır. Kota kanununun çıkarılmasındaki başlıca sebepler göçleri azaltmak, kuzeyli ırkların göçünü desteklemek ve bu suretle ülkenin dil ve kültür birliğini korumaktır. 1890’dan önceki göçler daha çok İngiltere, İrlanda, İskandinavya ve Almanya’dan olduğu halde, 1890-1915 arasında Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinden gelenler çoğunluğu oluşturmuştur. Bunun bir sonucu olarak 1920 yılında nüfusun ancak % 50’si Amerika’da doğmuş ve bu kültürle yetişmiş insanlardan, % 35’i ise dili ve kültürü farklı yeni göçmenlerden meydana geliyordu. Kota kanunu bu sakıncalı durumu düzeltmek, kökenleri ve kültürleri çok farklı olan ve daha çok, topluca belli bölgelerde yaşama temayülü gösteren bu milyonlarca insanı Anglosakson kültür potası içinde özümlemek için çıkarılmıştır.

Ülkenin ilk yerleşilen bölgeleri, göçmenlerin ilk ayak bastıkları topraklar olan Atlas Okyanusu kıyılarıdır. Ülke buradan orta batı ve uzak batı bölgelerine yönelen iç göç dalgaları ile iskân edilmiştir. Nüfusun batıya doğru bu yayılışında birer iz halinde de olsa karayollarının açılması, özellikle ülke aşırı demiryollarının yapımı, telgraf hatlarının kurulması, değerli madenlerin keşfedilmesi ve göçmenlere bedelsiz arazi dağıtımı gibi sebepler en önemli rolü oynayan etkenlerdir. Buna rağmen bugün de batının birçok kesiminde nüfus yoğunluğu çok azdır. Nüfusun büyük kısmı, biri eski iskân sahaları olan doğu, kuzeydoğu ve orta batı bölgesi, diğeri kıyı kesimine bağlı ince bir yoğun nüfus şeridi teşkil eden Kaliforniya olmak üzere iki bölgede toplanmıştır.

Nüfusun en büyük kısmını (202 milyondan çoğu) Avrupa kökenli Amerikalılar oluşturur. Sayıca onları zenciler, Latin Amerikalılar, Amerika’nın asıl yerlileri, Çinliler, Japonlar, Hintliler, Koreliler ve Vietnamlılar ile daha küçük sayıdaki diğer topluluklar takip eder. Esir tüccarlarının Afrika’dan getirdikleri ve genellikle yarısı hayatını yolda kaybeden zencilerin ilk kafilesi ülkeye 1619’da sokulmuş, bunu özellikle XVIII. yüzyılda yüz binlercesi takip etmiştir. Ülkedeki zenci sayısı 1790’da 760.000 dolayında iken 1850’de 3.6 milyona, 1930’da 12 milyona, 1970’lerde 23 milyona yükselmiştir. Başlangıçta çoğunlukla ülkenin güneyinde bulunan zenciler, kölelikten kurtuldukları iç savaştan sonra diğer bölgelere de yayılmışlardır. Yüksek doğum oranı sayesinde hızla artan zenci nüfusu bu sebeple beyaz nüfustan daha genç bir yapıya sahiptir.

Kristof Kolomb’un yanlış bir teşhisinden dolayı Hintli ve Kızılderili denilen Amerika yerlilerinden bugünkü Birleşik Devletler topraklarında yaşayanların sayısının XVII. yüzyıl sonlarında birkaç milyonu aştığı sanılmaktadır. Bunların kökenini, son buzul devri sırasında buzlarla kaplı Bering Boğazı’nı aşarak Asya’dan Amerika’ya geçen ve kıtanın o sırada buzlarla örtülü olmayan batı bölgelerini takip ederek güneye ve daha sonra doğuya doğru ilerleyen Mongoloidler oluşturur. Bugün ilmî eserlerde Amerind (American Indian, “Amerikan Hintlisi” sözlerinin kısaltılmış şekli) diye anılan bu insanlar, beyazlar geldiği sırada çeşitli kültür düzeyinde ve dilleri çok farklılaşmış gruplar halinde ülkenin muhtelif kısımlarına dağılmış bulunuyorlardı. Bunların başlıcalarını kuzeydoğuda Algonkinler; güneyde Delawareler, Cheyenneler ile birçok kabileden oluşan Iroquoilar; güneydoğuda Natchezler; güneybatıda Navajolar, Apacheler ve Pueblolar; Mississippi ile Kayalık Dağlar arasında Siouxlar ve batıda da çoğunlukla kültür düzeyi daha düşük bazı avcı ve toplayıcı kabileler meydana getiriyor.

4. Din. Birleşik Devletler halkı din bakımından da çeşitlilik göstermektedir. Nüfusun büyük kısmını birçok mezheplere ayrılmış olan hıristiyanlar oluşturmuş; bunların 77 milyon kadarı Protestan, 52 milyondan çoğu Katolik,


4 milyon kadarı da Ortodoks’tur. Mûsevîler’in sayısı 5.7 milyon, müslümanların sayısı ise 8 milyon dolayındadır ve önemli bir kısmını Türkler’le Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarından göç etmiş eski Osmanlı vatandaşları meydana getirir.

5. Ekonomi. Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinin en göze çarpan özelliği, dünyanın hiçbir ülke ekonomisinin tek başına mukayese edilemeyeceği boyutlara ulaşması ve sahip olduğu devâsâ üretim değerleridir. Bu ülkenin olağan üstü zengin kaynakları ile ziraî ve endüstriyel üretimi, ancak dünyanın Amerika Birleşik Devletleri dışında kalan bütün ülkeleriyle karşılaştırılabilir. Birleşik Devletler’de elde edilen gayri sâfi millî hâsıla, Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Teşkilâtı (OECD) ülkelerinin toplam gayri sâfi millî hâsılasının yarısından fazladır. Endüstriyel üretim, Ortak Pazar (AET) ülkelerinin toplam endüstriyel üretiminin iki katından çoktur ve komünist ülkeler dışındaki bütün dünya endüstriyel üretiminin yarısına yakındır. Kimya, elektronik, petrol ve ürünleri, otomobil, mekanik, aeronotik gibi başlıca endüstri dallarında dünyadaki üretimin % 60-70 kadarını tek başına sağlar. Dünya ticaretinde % 12’yi bulan payı ile birinci sırayı alır. Elektrik enerjisi üretiminde, uçak ve otomobil yapımında, sunî elyaf üretiminde yine dünyada birinci sıradadır. Ziraî üretimde ve maden çıkarımında da durum bundan farklı değildir. Orman ürünleri, tahıl, soya, tütün ve uranyum üretiminde dünyada birinci, turunçgiller, taş kömürü, doğal gaz, petrol, linyit üretiminde ikinci, buğday, pamuk ve bakır üretiminde üçüncü sırada yer alır. Özetle, kalay gibi bazı madenlerle kauçuk, kahve, çay, kakao, muz gibi tropikal ürünler dışında besin maddeleri, ziraî ve endüstriyel ham madde kaynakları ile enerji bakımlarından kendi kendine fazlasıyla yeterlidir.

Ülke topraklarının % 17.9’u tarım alanlarına, % 29.2’si meralara, % 29.2’si ormanlara ayrılmıştır. Ürünler çok çeşitlidir. Tarım en ileri usullerle ve makine gücünden âzami istifade ile yapılır. Büyük üretim miktarlarına rağmen faal nüfusun küçük ve giderek daha da azalan bir kısmı tarımla uğraşır (1920’de faal nüfusun % 30’u, 1984’te % 7’si). Ülkenin doğu ve batı yarısında, iklim ve toprak şartlarına bağlı olarak hâkim ziraî faaliyetin değiştiği kuşaklar meydana gelmiştir. Ülkenin doğu yarısında, en kuzeyde sağmal hayvanlar ve yem bitkileri kuşağı (Michigan, Minnesota, Wisconsin) yer alır. Onu güneye doğru mısır kuşağı (Ohio’nun batısından Nebraska’ya kadar), mısır ve buğday kuşağı, tütün kuşağı (Virginia, Kuzey ve Güney Carolina), pamuk kuşağı (Georgia’dan Texas’ın güneyine kadar) ve en güneyde yarı tropikal ürünler (özellikle turunçgiller) kuşağı takip eder. Ülkenin batı yarısında, yaklaşık 100º batı meridyeninden Kaliforniya kıyı dağlarına kadar uzanan yarı kurak bölge, yer yer vahalar oluşturan sulu tarım alanları dışında, hayvancılık (özellikle sığır) bölgesidir. Buna karşılık Sierra Nevada’nın batısında Orta Kaliforniya çeşitli ürünleriyle dikkati çeken (turunçgiller, üzüm, elma, sebze, pamuk) önemli bir tarım alanıdır. Batı kıyılarının kuzey kesimi (Oregon, Washington) geleneksel ormancılık ve yakın zamanlarda gelişen yeni bir sütlü hayvanlar ve yem bitkileri üretim bölgesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yetiştirilen başlıca toprak ürünleri mısır, buğday, yulaf, arpa, süpürge darısı (sorghum), soya, pamuk, pirinç ve turunçgillerdir. Hayvanlar arasında en çok sığır, domuz ve kümes hayvanları yetiştirilir; koyun sayısı azdır. Dünyada üretilen tereyağının % 30’u, sütün % 25’i bu ülkede elde edilir.

Birleşik Devletler çok zengin maden yataklarına sahiptir ve maden üretimi ihtiyaca göre yıldan yıla değişiklik gösterir. Petrol yataklarının toplam rezervi 3725 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Bunun en büyük kısmı (% 91 kadarı) merkezî depresyonun güney kesiminde bulunan Louisiana, Oklahoma ve Texas havzalarında, geri kalanı Kaliforniya ve Appalachlar’dadır. Elektrik enerjisi üretimi bakımından dünyada birincidir. Bunun yaklaşık % 55’i kömürden, % 14’ü akarsulardan, % 13’ü nükleer santrallerden, % 12 kadarı da doğal gazdan elde edilir. Ülkede seksen civarında nükleer santral bulunmaktadır. Doğal gaz bakımından da çok zengin olmakla beraber bu kaynağın tükenmesi endişesiyle üretim azaltılmış, ihtiyaç ithal yolu ile Kanada ve Cezayir’den, 1983’ten beri de döşenen boru hattı kullanılarak Alaska’dan sağlanmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri endüstri malları üretimi alanında 1900 yılında İngiltere ve Almanya’dan sonra üçüncü sırada yer alırken I. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en büyük endüstri ülkesi haline gelmiştir. Bütün endüstri kolları gelişmiş olmakla beraber en önemli kolları metalurji, özellikle demir çelik endüstrisi ile onun ürünlerini işleyen endüstrilerdir. Bunları çok eski bir tarihi olan tekstil endüstrisi takip eder. En önemli ve en eski endüstri bölgeleri kuzeydoğu ve orta batıdır. II. Dünya Savaşı yıllarında Kaliforniya ve Meksika körfezi kıyılarında da yeni ve önemli endüstri merkezleri doğmuştur.

Uzunluğu 330.000 kilometreyi bulan demiryolları (dünyadaki demiryollarının 1/3’ü), 15.000’den fazla hava meydanı ve birçok uçak şirketi (dünyada hava yolu ile taşınan yolcuların 1/3’ü bu ülkenin payına düşer), 6 milyon kilometreyi bulan karayolları (80.000 kilometresi otoyoldur) ve iç sularda çalışan 10.000 kadar gemi ile Amerika Birleşik Devletleri ulaştırma faaliyetleri ve araçları bakımından dünyada birinci sırayı alır. En önemli iç su yolları Büyük Göller, St. Laurent ve Mississippi’dir. 20.000 tona kadar gemilerin hareketine elverişli olan St. Laurent yolu, Atlas Okyanusu kıyısından 4000 km. içeriye, Büyük Göller çevresindeki endüstri bölgelerine kadar su yolu ile sokulmak imkânını verir. En büyük limanları kuzeydoğuda New York, Philadelphia ve Baltimore; güneyde Tampa, Mobil ve Houston; Pasifik kıyısında ise Los Angeles, San Francisco ve Portland ile daha kuzeydeki Seattle’dir.

Dünyanın en büyük ticaret ülkesi (katılma payı % 12) olmasına karşılık, ülke içindeki büyük tüketim sebebiyle, üretilen malların değerce ancak % 7 kadarı ihraç edilir. Sattığı malların başlıcaları makine ve taşıma araçları, besin maddeleri, kimya endüstrisi ürünleri ve bazı ham maddelerdir. Dünyada satılan motorlu araçların % 14’ü, uçakların % 58’i, organik kimya maddelerinin % 15’i, telekomünikasyon cihazlarının % 14’ten fazlası, ev cihazlarının % 20’si, ilâçların % 17’si, aletlerin % 22’si, tarım araçlarının % 23’ü ve demiryolu malzemesinin % 12 kadarı Amerikan malıdır. Eskiden daha da yüksek olan bu oranlar II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla kalkınan bazı ülkelerin (özellikle Japonya ve Almanya) rekabeti dolayısıyla azalmıştır. En çok ihracat yaptığı ülkeler Kanada, İngiltere, Federal Almanya, Hollanda ve Suudi Arabistan’dır. İthal ettiği başlıca mallar önem sırasıyla, makineler, taşıma araçları, mamul maddeler, enerji, besin maddeleri ve kimyasal maddelerle bazı ham maddelerdir. En çok ithalât yaptığı ülkeler Kanada, Suudi Arabistan, İngiltere, Federal Almanya, Nijerya,


Hong Kong ve Endonezya’dır. Türkiye’nin dış ticaretinde Federal Almanya’dan sonra ikinci sırayı alır. Amerika Birleşik Devletleri’nin dış ticaretinde ise Türkiye’nin payı çok küçüktür. 1986’da Birleşik Devletler’e Türkiye’nin ihracatı 506 milyon dolar (bu ülke ithalâtının binde iki buçuk kadarı), ithalâtı ise yaklaşık 1.1 milyar dolar (Amerika Birleşik Devletleri ihracatının binde beş kadarı) idi.

II. TARİH

Amerika Birleşik Devletleri’nin üzerinde kurulduğu topraklar, bazı Eski Dünyalılar tarafından Kristof Kolomb’dan önce de keşfedilmişti. Ülkenin kuzeydoğu kıyılarına VI. yüzyılda İrlandalı misyonerlerin ayak bastıkları, X ve XI. yüzyıllarda ise İzlanda ve Grönland’dan hareket eden Vikingler’in Labrador’a (Markland), Vinland’a, “üzüm ülkesi” veya “mera ülkesi” adını verdikleri daha güneydeki Maine’a, Chesapeake körfezi kıyılarına ve hatta Alabama’ya kadar uzandıkları, buralarda sonradan terkedilen ve unutulan koloniler kurdukları, XIV. yüzyılda İzlanda’nın odun ve kereste ihtiyacının Labrador’dan sağlandığı ve 1485’te de Kristof Kolomb’un İzlanda’ya giderek bu eski keşifler hakkında bilgi topladığı bugün artık bilinmektedir. Ayrıca milâttan önceki devirlerde de bazı Çinli seyyahların Bering Boğazı’nı dolaşıp Pasifik kıyılarını takip ederek Orta Amerika’ya kadar gittikleri iddia edilmektedir. Buna göre Amerika 1492’de ilk defa değil sadece yeniden keşfedilmiş bir kıtadır.

Bugünkü Birleşik Devletler topraklarının yayıldığı alanda ilk kolonileri kuranlar İspanyollar olmuştur. İspanyollar XVI. yüzyılda Florida, Texas ve Kaliforniya’yı kolonize ettiler. Aynı yüzyılda St. Laurent bölgesi ve güneyde Louisiana Fransızlar’ın egemenliğine girdi. XVII. yüzyıl başlarında Hollandalılar Manhattan adasını yerlilerden 60 gulden karşılığında satın alıp burada Yeni Orange kolonisini ve koloninin başşehri olarak da Yeni Amsterdam’ı (bugünkü New York) kurdular. Aynı yüzyılın ortalarına doğru da İsveçliler Delaware kolonisini tesis ettiler. XVII. yüzyıl başlarında İngiltere 34º kuzey (Kuzey Carolina) ve 45º kuzey (Maine) paralelleri arasında kalan bütün arazinin kendisine ait olduğunu ilân etti. Aynı yüzyılın ilk yarısında, Atlas Okyanusu kıyılarında bu sınırlar içindeki ilk İngiliz kolonileri (1607’de Virginia’da Jamestown, 1620’de Massachusetts’de Plymouth) kuruldu ve bunları diğerleri takip etti. XVIII. yüzyılın ortalarında New Foundland’den Florida’ya ve Appalachlar’ın batı yamaçlarına kadar uzanan bütün kıyı kesimi İngilizler’in, Labrador’dan Meksika körfezi kıyılarına kadar uzanan iç kesim Fransızlar’ın, Mississippi’nin batısında kalan bütün topraklar ise İspanyollar’ın hâkimiyeti altında idi. Aynı tarihlerde Ruslar da Alaska’yı ele geçirmişler ve Pasifik kıyılarında üsler kurarak San Francisco yakınlarına kadar sokulmuşlardı. Bu siyasî tabloda ilk önemli değişiklik 1763 Paris Muahadesi ile meydana geldi. Yediyıl savaşlarından yenik çıkan Fransa, Yeni Dünya’daki topraklarının en büyük kısmını İngiltere’ye devretti; Louisiana da İspanyollar’a verildi, ancak Louisiana kısa bir süre sonra İspanyollar tarafından Fransa’ya iade edildi. İkinci önemli değişiklik, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, doğu kıyılarındaki İngiliz kolonilerinin büyük baskılar uygulayan İngiltere’ye karşı ayaklanıp kanlı savaşlardan sonra 1777’de bağımsızlıklarını ilân ederek Amerika Birleşik Devletleri’ni kurmaları ve 1782 Paris Muahedesi ile de bu yeni devletin tanınmasıdır. O tarihte Birleşik Devletler, en eski İngiliz kolonileri olan ve toplam nüfusları 3.5 milyonu bulan on üç federal devletten oluşuyor, toprakları da batıda Mississippi’ye, güneyde Louisiana ve Florida’ya, kuzeyde ise bugünkü Kanada sınırına kadar uzanıyordu. Bunu takip eden safha, Birleşik Devletler’in yarım yüzyıl içinde savaşla ya da satın alma yoluyla hızla genişlediği bir dönem oldu: 1803’te Louisiana 80 milyon frank karşılığında Fransa’dan, 1819’da Florida 5 milyon dolar karşılığında İspanyollar’dan satın alındı. Texas dolayısıyla Meksika ile girişilerek kazanılan savaştan sonra ve ayrıca 15 milyon dolar ödenerek 1848’de imzalanan bir anlaşma ile Texas’tan Pasifik kıyılarına kadar uzanan bütün topraklar ele geçirildi. 1846’da, 49º kuzey paralelinin Kanada ile sınır olması konusunda İngiltere ile anlaşmaya varıldı. 1867’de Alaska 7.2 milyon dolar ödenerek Rusya’dan satın alındı.

Ülke 1861-1865 yıllarında, endüstriyel kuzey ve ziraî güney devletleri arasında çıkan kanlı bir iç savaştan ekonomisi de bir hayli sarsılmış olarak çıktıktan sonra yeniden toparlandı. XIX. yüzyılın sonlarında dünyanın diğer bölgeleriyle de ilgilenmeye başlayan büyük bir siyasî, ekonomik ve askerî güç haline geldi. 1893’te Havai takımadaları ele geçirildi. 1898’de İspanya ile yapılan bir savaştan sonra Küba ve Puerto Rico Amerika’nın nüfuzuna girdi. Pasifik’teki bazı adalar (Wake, Guam) ve Filipinler (20 milyon dolar karşılığında) Amerika Birleşik Devletleri’nin oldu. 1899’da Samoa adası İngiltere ile paylaşıldı. 1903’te


Panama kanal bölgesi kuruldu. Amerika I. ve II. Dünya savaşlarına da girdi ve büyük ekonomik ve askerî gücü ile bu savaşların kazanılmasında başlıca rolü oynadı. Savaş yıllarında artan üretim faaliyeti ülkenin daha da zenginleşmesine ve güçlenmesine yol açtı. Bugün Pasifik’teki birçok ada (Mariana adaları, Karolin adaları, Marshal, Palau, Guam, Doğu adaları, Samoa, Wake, Midway, Palmira ve diğerleri) ile Antiller’deki Virgin adalarının bazıları, Panama kanal bölgesi ve Puerto Rico (Amerika’ya bağlı bağımsız ülke) Amerika Birleşik Devletleri’nin şu veya bu şekilde egemenliğinde ya da kontrolündedir. Filipinler 1946’da bağımsız bir devlet haline gelmiş, 1959’da Alaska ve 1960’ta da Havai federal devlet statüsüne alınmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

N. M. Fennemann, Physiography of Western U.S.A., New York 1931; a.mlf., Physiography of Eastern U.S.A., New York 1983; H. Baulig, Amerique septentrionale Géographie universalle, Paris 1936, XIII; C. L. White # E. J. Foscue, Regional Geography of Anglo-America, New York 1950; R. Caves, American Industry: Structure, Condyct, Performance, Englewood Cliffs 1964; L. Ofenberg, La Géography de l’Amerique II: les Etats-Unis, Bruxelles 1964; V. H. Parker, Anglo-America, London 1966; C. B. Hunt, Physiography of the U.S.A., San Francisco 1967; J. Beaujen-Garnier, Les Régions des Etats-Unis, Paris 1969.

Sırrı Erinç





III. ÜLKEDE İSLÂMİYET
En Eski Zamanlar ve Kölelik Devri. Amerika’da İslâmiyet’in uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Arap coğrafyacılarının verdikleri bilgiler, Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden (1492) önce müslüman denizcilerin Atlas Okyanusu’nu aşarak Yeni Dünya’ya ayak basmış olduklarını göstermektedir. Batı Afrika’daki eski Mali İmparatorluğu’ndan bazı müslümanların Amerika kıtasına ulaştıklarına dair kuvvetli rivayetler mevcuttur. Kristof Kolomb ve Vasco Nunez Balboa gibi İspanyol kâşiflerinin zorla hıristiyanlaştırılmış bazı müslümanları yanlarında getirdikleri bilinen bir husustur. Bu hıristiyanlaştırılmış müslümanların en meşhuru, İspanyol rahibi Marcos de Niya ile beraber Florida, Texas ve Arizona bölgelerinde seyahat eden ve 1539 yılında ölen Esteban’dır (Estefan). Gene XVI. yüzyılda Amerika’ya gelen Nasîrüddin adında bir Mısırlı’nın Mohawk kabilesinin dostluğunu kazanarak birkaç yıl onların arasında yaşadığı, fakat kabileden bir kadını öldürünce yakılarak idam edildiği bilinmektedir.

Amerika’da asıl müslümanlık tarihi, XVII. yüzyıldan XIX. yüzyılın ortalarına kadar Batı Afrika’dan kaçırılan ve köle haline getirilen zencilerle başlar. Köleler arasında müslümanların nisbeti tahmin edilemiyorsa da mevcut belgelerden sayılarının binlerce olduğu anlaşılmaktadır. 1717 yılına ait bir kayıttan kölelerin arasında “domuz eti yemeyen ve Allah’a inananlar”ın varlığı öğrenilmekte, hatta bu kölelerin bazılarının isimleri de bilinmektedir. Meselâ 1731 yılında Afrika’dan kaçırılan Eyyûb b. Süleyman Diallo, Georgia eyaletinde sahibi tarafından âzat edilerek vatanına kavuşturulmuştur. Yine 1807 yılında Güney Carolina’da satılan Ömer b. Saîd adlı bir kölenin sahibinden kaçtığı, ancak Kuzey Carolina’da yakalanarak hapsedildiği ve hücresinin duvarına yazdığı Arapça yazıları incelemeye gelen vali tarafından serbest bırakıldığı bilinmektedir. Kayıtlar arasında, hayatının sonuna kadar valinin himayesi altında yaşayan Ömer b. Saîd’in bugün mevcut olmayan on beş sayfalık bir hal tercümesi yazdığı da bulunmaktadır. XIX. yüzyılın ortalarında Georgia eyaletine ait Chapelo adasında birçok müslüman zencinin bulunduğu ve bunların en meşhuru olan Bilâlî Muhammed’in dinî inançlarını çocuklarına da intikal ettirebildiği bilinmektedir. Bu zatın 1930’larda hayatta olan bir torununun, annesinin namaz kıldığını hatırladığı kaydedilmektedir. Amerika’ya getirilen müslüman zencilerin dinlerini ne derece ve ne kadar muhafaza edebildikleri bilinmemektedir. Georgia Eyaleti Tarih Kurumu’nun müzesinde saklanan kölelik devrinden kalma ism-i celâl yazılı bazı levhalarla mushaflar, köleler arasında dinî duyguların hemen kaybolmadığını göstermektedir. Ancak köleliğin kaldırılmasından sonra da bu talihsiz müslümanlar kalıcı bir şekilde cemaatleşememişlerdir. Tesbit edilemeyen bir tarihte zenciler arasında müslümanlık bir din olarak kaybolmuşsa da birtakım hâtıralar kalmış ve muhtemelen bunlar sonradan türeyen hareketlere zemin hazırlamıştır. Bu hareketlerin bazıları, İslâmiyet’in sahih inançlarından uzak olmalarına rağmen kendilerini İslâmî addettikleri ve İslâmiyet’i en azından bir isim olarak zenciler arasında yaydıkları için önem taşımaktadır.

Zenci Müslüman Hareketleri. 1886’da Kuzey Carolina’da doğan Timothy Drew adında bir kişi 1913 yılında ismini Noble Drew Ali olarak değiştirdi ve New Jersey eyaletinin Newark şehrinde Mağribî Amerikan İlim Mâbedi (Moorish-American Science Temple) isminde bir cemaat kurdu. Noble Drew Ali, bütün zencilerin aslen Asyalı olduklarını ve Asyalılar’ın dini olan İslâmiyet’e dönmeleri gerektiğini ileri sürdü; bu arada zencilere hıristiyan beyazlardan da mümkün olduğu kadar uzak kalmalarını tavsiye etti. Bu cemaatin dinî kitabı The Holy Koran (Mukaddes Kur’an) diye adlandırılıyorsa da aslında Noble Drew Ali’nin Kur’an ve Kitâb-ı Mukaddes’ten yaptığı seçmelerden ibarettir. Noble Drew Ali’nin Fas’ta bulunduğunu iddia etmesine rağmen orada veya bir başka yerde din eğitimi görmediği açıktır. Onun kurduğu hareketi, zencileri beyazların tahakkümünden kurtarıp onlara yeni bir hüviyet kazandırma çabası şeklinde değerlendirmek yerinde olacaktır. Binlerce taraftar toplayan Noble Drew Ali 1929 (veya 1930) yılında ölünce hareketin başına Drew Ali’nin ruhunu taşıdığını iddia eden John Givens El ve ondan sonra da Abdullah Muhammed geçti. İslâm Milleti (The Nation of Islam) hareketinin ortaya


çıkmasıyla Mağribî Amerikan İlim Mâbedi büyük ölçüde önemini kaybetmişse de Amerika’nın bazı şehirlerinde bugüne kadar varlığını devam ettirebilmiştir.

İslâm Milleti, 1930 yılında Amerika’ya göçmen olarak gelen Wallace D. Fard (İslâmî adı Wallace Fard Muhammed) tarafından kuruldu. Mekkeli bir baba ile Avrupalı bir annenin çocuğu olduğunu iddia eden Fard’ın İranlı, Türk veya Hindistan menşeli olması da mümkündür ve hakkında dolaşan söylentiler arasında aslen Bahâî, Dürzî veya Kadıyânî olduğu rivayetleri de yer almaktadır. Detroit şehrinde faaliyetine başlayan Fard, Drew Ali’nin öğretilerini benimseyerek Mağribî Amerikan İlim Mâbedi’nin müntesiplerinin pek çoğunu kendi tarafına çekmeyi başardı ve onlara İslâm Milleti’ne has birtakım yeni inançlar da aşıladı. Bunların en önemlisi, Amerikan zencilerinin dramını yansıtan ve onların eziklik içindeki duygularını yüceltmeyi amaçlayan, ilk insanların siyahî, Amerikan zencilerinin atalarının da Arabistan ve Mısır’da yaşayan ve Şehbaz denilen bir kavim olduğu, beyazların ise kötü ruhlu bir bilim adamının genetik tecrübelerinin sonucu oldukları ve kendilerini medenîleştirmek için Allah tarafından gönderilen Hz. Mûsâ’nın başarılı olmaması üzerine bütün dünyada zulme dayalı bir düzen kurdukları, cehennemin Amerika, cennetin kalkınması beklenen İslâm dünyası, Kur’an’da anlatılan kıyametin de beyaz tahakkümünün sona ermesi olduğunu öne süren inançtır. Fard önceleri J. Givens El gibi Drew Ali’nin ruhunu taşıdığını, daha sonra da sırası ile mehdî, peygamber ve nihayet “şahsen Tanrı” (God in person) olduğunu iddia etmiş, 1934 yılında da esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştur.

Fard’ın yerine, kaybolmasından üç yıl önce ona intisap etmiş olan Elijah (Eliya) Muhammed geçti. Asıl adı Elijah Poole olan E. Muhammed, 1897 yılında Georgia eyaletinde fakir bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya geldi. 1923’te iş aramak maksadıyla Detroit’e gitti ve sekiz yıl sonra Fard’la tanıştı. 1931 yılında Chicago’ya geçerek İslâm Milleti’nin ikinci mâbedini kurdu ve burası Fard’ın kaybolmasından sonra hareketin merkezi haline geldi. Kendini zencilere gönderilmiş bir peygamber olarak ilân eden E. Muhammed zencilerin kurtuluş yolunu, Birleşik Devletler toprağında şeytanî beyazlardan bir veya birkaç eyaleti koparıp kendilerine has bir bölge kurmakta buluyordu. Ancak polisin devamlı baskı ve eziyetlerine mâruz kaldıkları halde İslâm Milleti mensupları hiçbir zaman kuvvete başvurmadılar; sadece kendilerini Amerikan milletinden saymadıkları için II. Dünya Savaşı’nda ve daha sonra Kore ve Vietnam savaşlarında hizmet görmeyi reddettiler. İslâm’ın sahih inançlarından tamamen uzak bulunan E. Muhammed, taraftarlarına belli bir ibadet sistemi getirmedi. Vaaz ederken hem Kitâb-ı Mukaddes’ten hem Kur’an’dan nakillerde bulunur ve bazı acaip te’viller yapardı. E. Muhammed, bu tutumunun ve öğretilerinin dünya müslümanlarınca tasvip edilmediğini biliyordu ve 1959 yılında umreye giderken yaptığı Türkiye, Mısır, Suriye, Ürdün, Sudan, Habeşistan, Suudi Arabistan ve Pakistan ziyaretlerinde bazı İslâm âlimlerinin kendisini gerçek İslâm dinine yöneltmeye çalışması da sonuç vermemişti. İslâm Milleti’nin mâbedlerinde ibadet olarak yalnız Fâtiha’nın İngilizce meâli ayakta veya otururken okunuyor ve her yıl aralık ayında otuz gün oruç tutuluyordu. Beyazların sürekli düşmanlık ve zulmüne uğrayan zenciler E. Muhammed’in etrafında toplandılar; bütün Amerika’da bilhassa doğu ve orta batının büyük şehirlerinde birçok İslâm Milleti mâbedi kuruldu.

İslâm Milleti’nin asıl inkişafı Malcolm X’in harekete katılmasıyla başladı. 19 Mayıs 1925 tarihinde Omaha’da dünyaya gelen Malcolm X, gayet zeki, cesur ve tesirli bir hatipti. Babası, kendisi henüz küçük yaştayken Ku Klux Klan adlı beyaz ırkçı örgüt tarafından öldürüldü. Birçok maceradan sonra hapse giren Malcolm X, 1952 yılında İslâm Milleti’ne katıldı ve kısa zamanda Elijah Muhammed’in güvenini kazanıp hareketin resmî sözcüsü olarak Amerika’nın pek çok yerinde ateşli konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar üzerine zenciler akın akın İslâm Milleti’ne girdiler ve hareket beyazların tahakkümü için ciddi bir tehlike haline geldi. Bu gelişmede, Malcolm X’in şahsiyetinin ve yoğun faaliyetlerinin yanı sıra, aynı yıllarda Amerika zencileri arasında başlayan genel uyanış ile Afrika ve İslâm dünyasında zirveye ulaşan özgürlük mücadeleleri de etkili olmuştur.

1961 yılından itibaren Malcolm X ile hizmet ettiği E. Muhammed’in arasının açıldığı görülmektedir. Malcolm X’in, bütün konuşmalarında ona kendisinden çok daha üstün yer vermesine rağmen E. Muhammed Malcolm X’in gittikçe artan nüfuzundan korkmaya başladı. Bu sırada oğullarından Wallace’ın (şimdiki adıyla Warith=Varis), Malcolm X’e babasının kendi sekreterleriyle zina ettiğini bildirmesi üzerine Malcolm X’in liderine olan güveni tamamen sarsıldı ve durumu hareketin diğer sorumlularına bildirmeye karar verdi. 1963 yılında Cumhurbaşkanı John F. Kennedy bir suikasta kurban gidince Malcolm X’in memnuniyet ifade etmiş olması E. Muhammed’e fırsat verdi ve onu susturmak için sözcülükten atıp cemiyet içinde kendisiyle konuşulmasını yasakladı. Bunun üzerine Malcolm X, 8 Mart 1964 tarihinde İslâm Milleti’nden ayrılarak New York’ta Müslüman Camii (Muslim Mosque) adı altında tamamen müstakil yeni bir cemiyet kurdu; ardından da hacca gitti.

Hac, Malcolm X’in hayatında bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Daha İslâm Milleti’nden ayrılmadan önce üniversitelerde konuşmalar yaparken Ortadoğulu müslümanlarla tanışmış ve E. Muhammed’in öğretilerinin gerçek İslâmiyet’ten çok uzak olduğunu görmüştür. E. Muhammed’den koptuktan sonra daha serbest düşünmeye ve hakiki İslâm’a yönelmeye başladı. Hacda ise ayrıca değişik ırklara mensup insanların İslâmiyet sayesinde gerçek bir kardeşlik ve eşitlik kurabildiklerini anladı ve böylece yeni bir dünya görüşü kazandı. Amerika’ya dönünce el-Hâc Melikü’ş-Şehbâz adını aldı (fakat eski adı kullanılmaya devam etmiştir) ve İslâmiyet’in bütün insanları birleştirecek bir mahiyet ve güçte olduğunu anlatmaya başladı. Her zaman öncelik verdiği siyahların mücadelesini daha etkili bir şekilde sürdürebilmek için bir de bütün zencilere açık olan Afrikalı-Amerikalılar Birliği Derneği (Afro-American Unity Organization) adında yeni bir cemiyet daha kurdu. Amerika’da İslâmiyet’i yaymak için çok büyük bir potansiyele sahip olan Malcolm X amaçlarını gerçekleştiremeden, 21 Şubat 1965 tarihinde New York’ta, yapacağı bir konuşmaya başlamadan önce 500 kişinin önünde şehid edildi. Öldürülmesinden birkaç yıl sonra katillerinin İslâm Milleti mensupları oldukları, fakat FBI’ın (Amerika Federal Polisi) emrinde hareket ettikleri anlaşılmıştır.

Elijah Muhammed’in 1975’te ölümü üzerine hareketin başına geçen oğlu Wallace resmî öğretilere önemli değişiklikler getirdi. Fard’ın tanrılığı,


E. Muhammed’in peygamberliği ve beyazların şeytan olduğu inançları terkedildi; başta namaz olmak üzere İslâmî ibadetler yerine getirilmeye başladı. Hareketin ismi de önce Bilalians (Bilâlîler), sonra Batı’da Dünya İslâm Toplumu (World Community of Islam in the West) ve daha sonra da Amerikan Müslüman Misyonu (American Muslim Mission) olarak değiştirildi. Bu değişikliklerin sebeplerinden biri, şüphesiz ki Wallace Muhammed’in hakiki İslâmî anlayışa kavuşmuş olmasıdır; ancak aynı zamanda sosyal ve siyasî faktörlerin de gözden kaçırılmaması gerekir. Henüz E. Muhammed hayattayken hareketin bir sınıfa has mahiyeti değişmeye başlamıştı. 1930’larda E. Muhammed mesajını tebliğ etmeye başlarken müntesiplerinin hemen hepsi yoksul ve okuma yazma bilmeyen siyahlardan oluşuyordu. 1960’larda ise Amerikan toplumunda meydana gelen değişikliklerin oluşturduğu siyah burjuvaya hitap etmek için eski radikal ve ayrılıkçı dili değiştirmek icap ediyordu. Wallace, babasının tam aksine, Amerikan toplumuna entegrasyon politikası tatbik etmeye başladı. Bunun en açık delili, Bilâlîler’in haftalık gazetesinin baş köşesine Amerikan bayrağı konulmasıydı. Hareketin dış siyaseti de değişti. Elijah Muhammed’in İslâm dünyasındaki radikal ve milliyetçi cereyanları desteklemesine karşılık Wallace Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Amerikan yanlısı sayılabilecek ülkelerle iş birliği yaptı. 1979 Aralık ayında Tahran’daki Amerikan elçiliği mensupları rehin alınınca Wallace bizzat Washington’daki İran sefaretine gidip rehinelerin serbest bırakılmasını istedi. Wallace’ın hükümete karşı takındığı bu dostane ve yardım sever tutumu üzerine Amerikan yönetimi de Müslüman Misyonu’na, hapishanelerde bulunan zenciler arasında serbestçe faaliyet gösterme hakkı tanıdı.

Wallace, hareket içinde herhangi bir muhalefetin doğmasını önlemek için İslâm’ın Meyvesi (Fruit of Islam) denilen ve babasının zamanında iç disiplini sağlamakla görevlendirilen grubu feshetti. Eski İslâm Milleti mensuplarının çoğu Wallace’ın getirdiği değişiklikleri benimsemeye hazırdı. Fakat E. Muhammed’in diğer oğullarından Emmanuel Abdullah ağabeyinin liderliğini ve getirdiği yenilikleri kabul etmeyip kendini halife ilân etti. Baltimore ve Chicago’da onun halifeliğini kabul eden cemaatler vardır. Bu ihtilâfın malî yönü de bulunmaktadır. E. Muhammed’in biriktirdiği servet hareketin yeni lideri olan Wallace’a geçince, Emmanuel paranın İslâm Milleti’ne değil babasının şahsına ait olduğunu, dolayısıyla onun yirmi iki çocuğu arasında dağıtılması gerektiğini iddia etti. Wallace’ın amcası olan John Muhammed de ona karşı çıkarak 1978 yılında Detroit şehrinde Elijah Muhammed’in öğretilerine sadık kalan yeni bir mâbed açtı. Yeniliklerden hoşnut olmayan en önemli kişi ise Malcolm’un azledilmesinden sonra yerini alan Abdülhalim Farrakhan’dır. Elijah Muhammed’in öğretilerine sadık kalan bazı mâbedler Farrakhan’ın lider liğini kabul etmektedirler. Kendi hareketini Son Çağrı (The Final Call) diye adlandıran Farrakhan ile Wallace arasındaki ilişkiler tamamen kopmuş değildir. 7 Ekim 1986 tarihinde Elijah Muhammed’in doğumunun seksen dokuzuncu yıl dönümünü kutlamak için Farrakhan tarafından Chicago’da tertip edilen törene Wallace da katılmış ve Farrakhan’la kucaklaşmıştır. Kuvvetli bir şahsiyete sahip olmayan Wallace’ın babasının yönettiği hareketi pek geliştiremediği söylenebilir.

Fard tarafından kurulan ve sıra ile Elijah Muhammed ve Wallace Muhammed tarafından sürdürülen bu hareket, zenciler arasında İslâmiyet’i yaymak bakımından en tanınmış gruptur. Ancak bunun yanında, üyelerinin toplamı belki İslâm Milleti’nin üyelerinden de fazla olan ve bazıları başlangıçtan beri hakiki bir İslâmî anlayışa sahip bulunan başka grup ve dernekler de vardır. Bunların ilki, New York’un Brooklyn bölgesinde Şeyh Dâvud Ahmed Faysal tarafından kurulan ve bugüne kadar faaliyetini sürdüren bir camidir. 1892 yılında Granada adasında doğan Şeyh Dâvud’un bir rivayete göre Arap asıllı olduğu iddia ediliyorsa da doğduğu adanın halkından olması daha muhtemeldir. 1924 yılında Amerika’ya gelerek adı geçen camiyi açtı ve Amerikan İslâm Misyonu (Islamic Mission of America) adında bir dernek kurdu. Binlerce kişinin ihtidasına vesile olan Şeyh Dâvud, göçmen olarak Amerika’ya gelen müslümanların da güven ve saygılarını kazandı. Elijah Muhammed’e mektup yazarak öğretilerindeki yanlışlıkları düzelttirmeye çalışan Şeyh Dâvud 1980 yılında vefat etti.

Yine 1920’lerde Kadıyânîliğin Ahmediyye koluna bağlı tebliğ görevlileri Hindistan’dan Amerika’ya gelmeye başladılar. İlk Ahmedî camii 1921 yılında Amerika’daki Ahmedîler’in reisi olan Dr. Müftü Muhammed Sâdık tarafından açıldı. Ahmedîler ırk farkı gözetmeksizin inançlarını bütün Amerikalılar arasında yaymaya çalışırken en çok siyahlardan ilgi gördüler. Özellikle 1950’lerde Ahmed Cemal, Yûsuf Latif, McCoy Turner ve Max Roach gibi meşhur caz sanatkârları Ahmedîliği seçtiler. Kendi cemaatlerinin dışında da nüfuz sahibi olan Ahmedîler, ileride İslâm Milleti’ni kendi taraflarına çekmek ümidiyle Elijah Muhammed’le de ilişki kurdular. İslâm Milleti mensuplarınca okunan tek Kur’an meâli, Ahmedîler’den Mevlânâ Muhammed Ali tarafından hazırlanmıştır. 1950’de merkezlerini Chicago’dan Washington’a taşıyan Amerikan Ahmedîleri’nin cemaat sayısı 1982 yılında yirmi altıya ulaşmıştır.


1930’da New York’un Harlem bölgesinde Sûfî Abdülhamid adında bir Amerikalı halkı İslâmiyet’e çağırmaya başladı. 1937 yılında vefat eden bu zat en az 300 kişinin ihtidasına vesile olmuşsa da kalıcı bir cemaat kuramamıştır. Aynı şekilde yine Amerikan siyahlarından olan Abdülvedud Bey tarafından 1938’de New York’ta kurulan Milletlerarası İslâm Cemiyeti (International Islamic Society) fazla devam etmemiş, fakat 1931 yılında Cleveland’da el-Hâc Veli Ekrem tarafından kurulan cami varlığını bugüne kadar sürdürebilmiştir. Halen mevcut cemiyetlerden biri de 1950 yılında el-Hâc Tâlib Dâvud tarafından kurulan Amerikan Müslüman Kardeşliği’dir (Moslem Brotherhood of America). Bu cemiyet Malcolm X’in kurduğu Müslüman Camii ile birleşerek İslâmî Kardeşlik (Islamic Brotherhood) adında yeni bir derneğe dönüştü. el-Hâc Tâlib Dâvud ölünce bir ara Ezher Üniversitesi’nde tahsil gören İmam Ahmed Tevfik, İslâmî Kardeşlik’in başına geçti. İmam Ahmed Tevfik, Dârü’l-İslâm (aş. bk.) hareketinin lideri İmam Yahyâ Abdülkerim’le temas kurarak iki grubun birleşmesi için çalıştı ise de Brooklyn Yasin Camii’nde iki grup üyeleri arasında çıkan silâhlı bir çatışmadan sonra bu birleşme teşebbüsünden vazgeçildi.

1972 yılında Ahmedîler’den Muzafferüddin Hamid, Amerika’da tahsil gören Pakistanlı öğrencilerle tanıştıktan sonra Kadıyânîlik’ten ayrılıp merkezi Washington’daki Community Mosque (Mescidü’l-Ümme) olan Kuzey Amerika İslâm Partisi (Islamic Party of North America) adında yeni bir teşkilât kurdu. Pakistan’a gidip kendisiyle görüştüğü Mevlânâ Mevdûdî’nin fikirlerini benimseyen Muzafferüddin, Amerika’da İslâmî düzenin kurulmasının bütün müslümanların bir partide birleşmeleriyle mümkün olacağına inanıyordu. İslâm Partisi Washington, Baltimore ve Philadelphia gibi Doğu Amerika’nın büyük şehirlerinde ilk kurulduğu yıllarda oldukça başarı elde etti; fakat 1970’lerin sonunda gittikçe şiddetlenen iç çekişmeler yüzünden Muzafferüddin Amerika’dan ayrılmayı uygun gördü ve onun gitmesiyle kurduğu cemaat de dağıldı.

Dışarıdan etkilenmiş grupların en önemlisi, merkezi Pakistan’da olan Cemâat-i Teblîğ’in Amerika’daki üyeleri tarafından kurulan Dârü’l-İslâm hareketidir. Bu hareketin ilk merkezi, Cemâat-i Teblîğ vaizlerinin Brooklyn’de kaldıkları Şeyh Dâvud Ahmed Faysal’ın camii idi. Tebliğ Cemaati, müslümanlığı kabul edenlerin Pakistan geleneklerine göre kılık kıyafet değiştirmelerini istemekte ısrar edince ve Pakistan asıllı müslümanlar arasındaki faaliyetlerine ağırlık vermeye başlayınca Yahyâ Abdülkerim adında bir kişi Cemâat-i Teblîğ’den ayrılarak Dârü’l-İslâm’ı kurdu. Bu hareketin merkezi Brooklyn’deki Mescidü’l-mü’minîn’dir ve New York, Baltimore, Chicago, Detroit ve başka şehirlerde de yüze yakın mescidi bulunmaktadır. Amerika’da şimdiye kadar ortaya çıkmış hareketler arasında en radikal hareket olan Dârü’l-İslâm cemaatleşmeye büyük önem vermektedir. Birlikte oturan ve sayıları en az üç olan her grup, aralarından itaat edilmesi vâcip bir emîr seçmekle ve oturdukları evin bir odasını mescid olarak tahsis etmekle mükelleftirler. Silâh tâlimi yaptıkları da ileri sürülen Dârü’l-İslâm mensupları Amerika’daki mevcut düzeni tamamen reddetmekte ve evliliklerini nüfus dairelerine bildirmemektedirler. Hatîb et-Tebrîzî’nin meşhur eseri Mişkâtü’l-Mesâbîĥ’teki hadisleri aynen uygulamaya çalışmakta, sarık sarmakta ve ellerinde devamlı surette misvak ve tesbih bulundurmaktadırlar. Boş vakitlerini de mescid ve camilerde Kur’ân-ı Kerîm’i Arapça aslından okumakla geçirmektedirler. 1983 (veya 1984) yılında Yahyâ Abdülkerim Pakistan’da oturan bir Kadirî şeyhine intisap edince Dârü’l-İslâm hareketinin imamlığından ayrıldı ve hareketin bazı üyeleri de aynı yolu seçip Pakistan’da dinî tahsil görmeye gittiler; bazıları da Afgan mücahidlerle temas kurup Afganistan cihadına katıldılar. Dârü’l-İslâm hareketi halen İmam Emin Abdüllatif’in başkanlık ettiği on yedi kişilik bir heyet tarafından idare edilmekte ve bu heyetin üyeleri arasında, eski zenci milliyetçilerinden Cemil el-Emîn de (H. Rap Brown) bulunmaktadır.

Bazı müslüman zenci gruplar Hindistan ve Pakistan kökenli kimselerce yönlendirilirken, Ensârullah veya Nübyeli Müslüman İbrânîler (Nubian Islamic Hebrews) adındaki cemaat de Sudan mehdîsinin kurduğu hareketin devamı olduğunu ileri sürmektedir. Mehdî’nin neslinden geldiğini iddia eden cemaat reisi Îsâ Abdullah el-Mehdî’nin bir ara Sudan’da bulunmuş olmasına rağmen yaymaya çalıştığı inançlarla Sudan mehdîsinin fikirleri arasında en ufak ilgi bulunmamaktadır. Ensârullah üyeleri, bütün peygamberlerin ve Arap milletinin siyah ırktan geldiğini, İslâm dünyasında liderliğin de sadece Sudanlılar’dan türeyen mehdîye ve onun halifesine ait olduğunu kabul etmektedirler. Bu cemaatin ilk üyeleri Siyah İbrânî (Black Hebrew) hareketinin son temsilcilerinden çıkmıştır. Siyah İbrânîler, Benî İsrâil’in gerçek evlâtlarının kendileri olduklarına ve yeryüzündeki yahudilerin Benî İsrâil’le ilgilerinin bulunmadığına inanıyorlardı. Gittikçe zayıflayan Siyah İbrânî hareketinin eski üyelerinden bazıları ile, Yahyâ Abdülkerim’in esrarın kullanılmasını haram ilân etmesi üzerine esrardan vazgeçemeyen bazı Dârü’l-İslâm üyeleri, uyuşturucu madde kullanmayı mahzurlu bulmayan Ensârullah’a katıldılar.

Son olarak İslâm Milleti’nden çıkan “Hanefî” müslümanları zikretmek gerekir. Hanefî fıkhını uygulamayan, her namazdan önce gusül abdestini vâcip kabul edip selâm yerine besmeleyi kullanan bu cemaatin kendine Hanefî adını niçin uygun gördüğü belli değildir. Kerim Abdülcebbar, Mehdi Abdurrahman (Walt Hazzard) ve Cemal Wilkes gibi meşhur basketbolcular bu gruba mensupturlar. Bu cemaat, asıl adı Ernest McGee olan Hamaas Abdul-Khalis tarafından kurulmuştur. 1950 yılında İslâm Milleti’ne katılan Hamaas sekiz yıl sonra bu hareketin genel sekreterliğine getirildi. Fakat 1968’de İslâm Milleti’nden ayrılarak New York’ta yeni bir cemaat kurdu ve iki yıl sonra Kerim Abdülcebbar’ın Washington’da satın aldığı büyük bir eve taşındı. Hamaas, Elijah Muhammed’in öğretilerini ve yaşayışlarını şiddetle tenkit etmeye başlayınca, İslâm Milleti’ne bağlı birkaç kişi Hanefîler’in merkezini basıp dördü çocuk olmak üzere yedi kişiyi öldürdü. Dört yıl sonra Hamaas ve bazı Hanefî hareketi mensupları yanlarına silâh alarak Washington Belediye Sarayı’nı, İslâm Merkezi’ni ve bir siyonist teşkilâtı olan B’nai B’rith’in merkezini işgal ettiler ve 139 kişiyi rehin aldılar. Rehineleri serbest bırakmak için yerine getirilmesini istedikleri, Hz. Peygamber’in hayatını konu alan Resul filminin Amerika’da gösterimden kaldırılması, İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi, Malcolm X’i ve kendi çocuklarını öldürenlerin kendilerine teslim edilmesi, Washington İslâm Merkezi’nin Wallace Muhammed’e yaptığı himayeye son vermesi şartlarının reddedilmesi üzerine teslim olmak zorunda kaldılar ve Hamaas yargılanarak kırk bir yıl hapse mahkûm edildi; kurduğu cemaat de kısa zamanda dağıldı.


Zenciler arasındaki müslümanlığın geleceği hakkında kesin bir söz söylemek güçtür. İslâmiyet’e büyük bir şevk ve ihlâsla sarılmalarına rağmen şahsî ve fikrî ihtilâflarından dolayı tesirli bir birlik kuramamaktadırlar. Dinî ve özellikle fıkhî bilgileri çok zayıftır. Bazı zenci müslümanlar Suudi Arabistan, Mısır, Pakistan ve İran gibi ülkelerde tahsil görmekte iseler de öğrendikleri bilgiler kaçınılmaz surette o ülkelerdeki hâkim görüşleri aksettirmektedir. Bu kişilerin, Amerika’nın şartlarına uygun bir ulemâ sınıfının teşekkül etmesine yardımcı olabilecekleri ise şüphelidir.

Göçmenler. 1783 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ni resmen tanıyan ilk ülke Fas Krallığı oldu. Kuzey Afrika ile kurulan bu iyi ilişkilerin sonucunda Mağribî (Moor) denilen müslümanların bazıları Amerika’ya göç ettiler. 1790’da Güney Carolina eyalet meclisi onlara Avrupa asıllı Amerikalılar’a tanınan hakları verdi. Daha sonra 1805 yılında Amerikan Senatosu Türkler’i ve Araplar’ı vatandaş olmaktan meneden bir kanun çıkarmışsa da bu kanun bilinmeyen bir tarihte feshedilmiştir. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Suriye, Lübnan ve Filistin’den müslüman Araplar oldukça büyük sayıda gruplar halinde Amerika’ya göç etmeye başladılar. Doğu eyaletlerinde yerleşen bu göçmenlerin bazıları Massachusetts eyaletinin Fall River şehrindeki mensucat fabrikalarında, bazıları da aynı eyaletin Quincy şehrine yakın taş ocaklarında iş buldular. Varlığını bugüne kadar sürdüren Quincy cemaati nihayet 1964 yılında büyük bir cami inşa etti. Bu ilk göçmenlerin çoğu işçi, köylü ve küçük esnaf olduğundan cami kuracak maddî imkânlara sahip değillerdi ve amaçları aileleri için belli bir refah seviyesi temin etmekten ibaretti. Üstelik bu müslümanlar kültür bakımından, Amerika’ya gelen Araplar arasında çoğunluğu oluşturan hıristiyanların nüfuzu altındaydılar. Amerika’ya gelen Arap müslümanlar arasında orta batıya yerleşenler de vardı. Halen en faal Arap müslüman cemaatlerinden biri olan İowa eyaletindeki Cedar Rapids cemaati 1885’te kurulmuş, kubbeli ve minareli olan camisini 1934 yılında inşa etmiştir. 1914’te de Indiana eyaletinin Michigan şehrinde oturan Araplar bir İslâm merkezi, on yıl sonra da bütün orta batıda faaliyet gösteren Çağdaş Arap-İslâm Cemiyeti’ni (Asr al-Jadeed Arabian Islamic Society) kurdular. 1920’lerde bazı Araplar otomobil endüstrisi merkezi olan Michigan eyaletine yerleştiler. 1921 yılında orada kurulan Highland Park Camii birkaç yıl sonra kapatıldı, fakat bu camiyi günümüze kadar faaliyetlerini sürdüren camiler takip etti. Bunların en önemlisi, Lübnan Şiîleri’nden İmam Muhammed Cevad Şirri’nin yönettiği Detroit İslâm Merkezi’dir. Kesin olarak bilinmeyen bir tarihte, muhtemelen Süveyş Kanalı’nın açılmasından (1869) sonra Yemenli müslümanlar da Amerika’ya gelmeye başladılar ve onların bir kısmının Detroit’e yerleşmesi üzerine bu şehir Amerika’nın en büyük Arap müslüman yerleşme merkezi haline geldi. Yemenliler’in bazıları halen Kaliforniya’da çiftçi olarak yaşamaktadırlar.

XX. yüzyılın başlarında bazı müslüman Arnavutlar da Amerika’ya göç etmeye başladılar. Araplar gibi bunların da ilk yerleştikleri bölgeler Amerika’nın doğu eyaletleri idi. 1915 yılında Maine eyaletinin Biddeford şehrinde ve dört yıl sonra Connecticut eyaletinin Waterbury şehrinde birer cami yaptıkları bilinmektedir. Daha sonra Arnavutlar da yine Araplar gibi Michigan’a yerleşmeye başladılar. 1940 yılında Detroit şehrinde Arnavut-Amerikan Müslüman Cemiyeti (Albanian-American Muslim Society) kuruldu. Michigan’daki Arnavut camilerinin en faali, İmam Vehbi İsmâil’in yönettiği Detroit’e yakın Harper Woods Camii’dir. Arnavutlar tarafından yaptırılan en son cami 1973 yılında New York’ta hizmete açıldı. Bektaşî Arnavutlar ise Michigan eyaletinin Taylor kasabasında 1954 yılında bir tekke kurdular; halen bu tekkeyi Baba Recebi adında bir kişi idare etmektedir.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kökenli olmayan göçmenlerin Amerika’ya gelmelerini engelleyen kanunlar çıkınca Amerika’ya göç eden müslümanların sayısı çok azaldı. Ancak Polonya’dan gelen Tatarlar New York’un Brooklyn bölgesinde 1922 yılında Tatar-Amerikan Cemiyeti (Tatar American Society) adlı bir dernek ve sekiz yıl sonra da bir cami kurdular; bunlara daha sonra Türkiyeli ve Türkistanlı müslümanlar da katıldı. 1930’larda Hindistan’ın Pencap eyaletinden bazı müslümanlar İngiliz sömürgeciliğinden kaçarak Kaliforniya’ya yerleştiler ve tarımla uğraşan bu müslümanlar 1940’larda eyaletin ilk camisini Sacramento’da kurdular. II. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda müslüman göçmenlerin sayısı çok arttı. Doğu Avrupa komünist idaresi altına girdikten sonra Yugoslavya’dan binlerce müslüman Amerika’ya geldi. 1950 yılında en önemli yerleşme merkezleri olan Chicago’da Boşnak İslâm Merkezi kuruldu; Amerika’da İslâmiyet için en çok uğraşan Yugoslav Dr. Kâmil Ardiç’tir. Savaş sırasında Sovyet ordusundan Almanlar’a esir düşen ve bazan da gönüllü olarak Alman ordusuna hizmet eden Türkistanlılar’la Kafkasyalılar savaş bitince Sovyetler Birliği’ne dönmeyi reddettiler ve bir kısmı Amerika’ya gelmeye muvaffak olup en çok New Jersey eyaletine yerleştiler. 1948 yılında Filistin siyonistler tarafından gaspedilince de bir hayli Filistinli müslüman Amerika’ya geldi. Ancak bunların dindar olmayan büyük çoğunluğu hıristiyan Filistinliler’le beraber milliyetçi dernekler kurmaya öncelik verdiler. Bolşevik İhtilâli’nden sonra Çin’e sığınan bazı Kazan Tatarları, 1949 yılında Çin’de de komünist idare kurulunca Amerika’ya iltica ederek Kaliforniya’ya yerleştiler; en önemli merkezleri San Francisco’ya yakın Burlingame şehridir. Komünist zulmünden kaçan diğer bir zümre de yakın yıllarda ülkelerini terkeden Afganlar olup Amerika’ya gelir gelmez San Francisco’ya yakın Hayward ve Concord şehirlerinde derhal birkaç mescid kurdular. 1960’lardan bu yana yüksek öğrenim görmüş meslek sahibi birçok Arap, İranlı, Türk, Hindistanlı ve Pakistanlı müslüman Amerika’nın çeşitli şehirlerine yerleşmekte, gittikleri yerlerde birer mescid veya İslâm cemiyeti kurulmasına ön ayak olmaktadırlar.

Öğrenciler. II. Dünya Savaşı’ndan önce sayıları az olan müslüman öğrencilerin Amerika’ya çok sayıda gelmeleri 1950 ve 1960’larda gerçekleşti. Bu öğrenciler okudukları üniversitelerde cuma ve bayram namazlarını kılmak başta olmak üzere bazı dinî faaliyetler gösterdiler. Bu faaliyetleri daha tesirli bir hale getirmek için on beş üniversitede okuyan talebeleri temsil eden yirmi beş kişi 1 Ocak 1963 tarihinde Birleşik Devletler ve Kanada Müslüman Öğrenci Birliği (MSA: Muslim Student Association of the United States and Canada) adında bir cemiyet kurdu. Kısa zamanda bütün Amerika’da çeşitli şubeler açan bu cemiyet Suudi Arabistan, Küveyt ve başka müslüman devletlerden malî destek gördü. Liderliğini çoğu zaman Arap ve Pakistanlı öğrencilerin yaptığı bu cemiyetin 1970’lerin başındaki kongrelerine binlerce kişi katılırdı.

1964 yılında, Amerika’da eğitim gören İranlı öğrenciler İslâmî Öğrenciler Birliği


(Encümen-i İslâmî-yi Dânişcûyân) adında bir cemiyet kurdular. Bu cemiyet “Farsça Konuşanlar Grubu” adı altında MSA’ya da katıldı, ancak her zaman bağımsızlığını korudu ve 1978’de şah rejimine karşı mücadelesini serbestçe yürütebilmek için birlikten ayrıldı. “Farsça Konuşanlar Grubu”na paralel olarak üyeleri nisbeten az bir de “Türkçe Konuşanlar Grubu” ortaya çıktı.

1982 yılında eğitimlerini bitirdikten sonra Amerika’da kalmaya karar veren MSA’nın bazı eski üyeleri cemiyeti feshederek onun yerine Kuzey Amerika İslâm Cemiyeti (ISNA: Islamic Society of North America) adı altında yeni bir teşkilât kurdular. Merkezi Indiana eyaletinin Gary şehrinde olan bu kuruluş, amacının İslâmiyet’i bütün Amerika’da yaymak olduğunu iddia etmekte, fakat Suudi Arabistan’dan temin ettiği geniş maddî imkânlara rağmen henüz bu sahada ciddi bir faaliyet göstermiş bulunmamaktadır.

Avrupa Kökenli Mühtediler ve Tarikatlar. Beyaz Amerikalılar arasında ihtida olayları XIX. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. Reverend Norman adında Türkiye’de misyonerlik yapan Amerikalı bir Metodist rahibi 1870 yılında müslüman oldu. Başka bir mühtedi ise 1916’da vefat eden Muhammed Alexander Russell Webb’dir. Meslekten gazeteci olan Webb, 1887 yılında Manila’da Amerikan başkonsolosluğuna tayin edildikten sonra Hindistan’daki bazı müslüman âlimleriyle mektuplaşmaya başladı ve onlardan iki kişi Manila’ya gelerek Webb’in ihtidasına vesile oldular. Webb başkonsolosluktan istifa edip Hindistan’a gitti ve oradaki müslümanların malî yardımıyla Amerika’ya dönerek Amerikan İslâm Tebliğ Hareketi (American Islamic Propaganda Movement) adında, yedi şehirde şubesi olan bir cemiyet kurdu. Webb ayrıca Sultan II. Abdülhamid’le temas edip New York’ta fahrî Osmanlı konsolosu unvanını aldı. Webb’in vefatından sonra Avrupa kökenli Amerikalılar arasında seyrek olarak görülmeye devam eden ihtida olayları son yıllarda daha önemli boyutlara ulaştı. Sayılarının 40.000 ile 75.000 arasında olduğu tahmin edilen müslümanların bir kısmı müslüman bir eşle evlendikleri için, büyük bir kısmı ise tasavvuf adı altında ortaya çıkan hareketlerin tesiri altında kalarak Müslümanlığı benimsemişlerdir. Zenci müslümanların aksine Avrupa asıllı mühtediler sosyal ve ekonomik durumları nisbeten iyi olduğundan, Amerikan toplumundan ilişkilerini kopararak ayrı bir toplum kurmak teşebbüsünde bulunmamakta, sadece duydukları mânevî boşluğu doldurmak için çoğu zaman sahte bir tasavvuf anlayışına sarılmaktadırlar.

Amerika’da hemen hemen yalnız beyazlar arasında faaliyet gösteren tarikatlar şu şekilde sıralanabilir: 1. Şâzeliyye tarikatının Habîbiyye kolundan izinli olduğunu ileri süren İskoç asıllı Abdülkadir es-Sûfî’nin kurduğu cemaat. Sûfî 1973 yılında Kaliforniya’nın Berkeley şehrinde bir tekke kurdu, fakat buradaki faaliyeti fazla devam edemeyince memleketine döndü. 1970’lerin sonuna kadar Amerika’da epey taraftar ve mürid toplayan ve sık sık görüş değiştirdiği görülen Abdülkadir es-Sûfî’nin nihayet tasavvuftan da vazgeçmesi üzerine kurduğu cemaat tamamen dağıldı. 2. Texas eyaletinde San Antonio şehri yakınlarında Irak asıllı Şeyh Fazlullah Hâirî’nin başlattığı Câferiyye-Şâzeliyye hareketi. Şiî olan Hâirî önceleri Abdülkadir es-Sûfî’nin en yakın dostlarındandı; fakat Sûfî, Mâlikî mezhebini yegâne hak mezhep olarak ilân edince onunla ilişkilerini kesti ve Şiîliğe dayanan yeni bir cemaat kurdu. 3. Nakşibendî tarikatından olduğunu ileri süren Kıbrıslı Şeyh Nâzım’ın müridleri. Bunların bir kısmı Abdülkadir es-Sûfî’nin eski müridleridir. Bugüne kadar Amerika’ya gelmemiş olan Şeyh Nâzım’ın tayin ettiği halife Kaliforniya’da oturmakta ve Amerika’nın değişik yerlerindeki müridlerine önderlik etmektedir. 4. Merkezi Arizona eyaletinde bulunan Amerika Çiştî Tarikatı (Chishti Order of America) 1972 yılında Hindistanlı Hakim G. N. Çiştî tarafından kurulmuştur. 5. İstanbullu Muzaffer Ozak’ın teşebbüsüyle Halvetiyye-Cerrâhiyye tarikatının Amerika’da açılan şubesi. Bu tarikatın Amerika’daki merkezi New York’taki Mescidü’l-Ferah’tır. 6. Bir Şiî tarikatı olan Ni‘metullahiyye’nin Nurbahşiyye kolu. Bu kolun mürşidi psikiyatr Dr. Cevad Nurbahş İran İslâm Devrimi’nden sonra Amerika’ya geldi. Müridleri arasında Amerikalılar’ın yanı sıra burada oturan bazı İranlılar da bulunmaktadır. 1980 yılında bu tarikatın Amerika’da altı tekkesi vardı. 7. Aynı tarikatın Melikniyâ Nâsır Ali Şah kolu. Bu kolun faaliyetlerini Ali Campbell adında bir Amerikalı yürütmektedir. 8. Kökü yine İran’da olan Üveysiyye tarikatı. Bu tarikatın reisi, İran İslâm Devrimi’nden sonra Amerika’ya yerleşen Şah Maksûdî Sâdık Anka isminde bir kişidir. 9. Sri Lanka müslümanlarından M. R. Bawa Muhaiyaddeen’in (Muhyiddin) Philadelphia şehrinde kurduğu sûfiyâne cemaat. Hangi tarikata mensup olduğu bilinmeyen Muhaiyaddeen’in Hindu dininden çok etkilenmiş olduğu Islam and World Peace adlı kitabından anlaşılmaktadır. 10. New York’un Brooklyn bölgesinde bilhassa zenciler arasında mürid toplayan ve kökü Sudan’da olan Burhâniyye tarikatı.

Birleşik Devletler’de en azından prensip olarak şer‘î ibadetleri vâcip bilen yukarıdaki tarikat hareketlerinden başka tamamen şeriattan kopmuş sözde tasavvufî hareketlere de rastlanmaktadır. Bunların en eskisi, 1910 yılında Hindistanlı İnâyet Han’ın kurduğu Batı Sûfî Tarikatı’dır (Sufi Order of the West). Müridlerine tek ibadet olarak kadınların ve erkeklerin beraber katıldıkları dansları tavsiye eden İnâyet Han’a göre tasavvuf bütün dinlerin müntesiplerini içine alıyordu. İnâyet Han 1927’de ölünce yerine oğlu Vilâyet Han geçti. Vilâyet Han’ın en yakın çalışma arkadaşı olan Yahudi Samuel Lewis homoseksüellik ve uyuşturucu maddeler kullanma gibi bazı meselelerde mürşidine karşı çıktı. Lewis 1971’de öldü, fakat altı yıl sonra Vilâyet Han homoseksüelliği ve uyuşturucu madde kullanmayı yasaklayınca Lewis’in görüşlerinde haklı olduğunu anlayan müridleri Vilâyet Han’dan ayrılıp Sûfî İslâm Ruhâniyet Cemiyeti (Sufi Islamia Ruhaniyat Society) adında yeni bir dernek kurdular. Bu cemiyet sadece Kaliforniya’nın San Francisco bölgesinde faaliyet göstermektedir. Yine Kaliforniya’da Mevlevî şeyhi olduğunu söyleyen İngiliz yahudisi Reşad Feild bazı faaliyetler yürütmekte ve yazdığı kitaplardan İslâmî görüşten tamamen uzak olduğu anlaşılmaktadır.

Bu şeriat dışı tarikatlardan başka bir de New Mexico çölünün Abique bölgesinde


bazı beyaz müslümanların oturduğu bir köy bulunmaktadır. Zengin Suûdîler’den aldığı malî destekle köyü kuran Nûreddin Durkee önce Vehhâbî görüşleri benimsemişse de daha sonra Kahire’de oturan bir Şâzelî şeyhine intisap etmiş, bunun üzerine köy halkı Vehhâbî ve Şâzelî olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı köyde, faaliyetleri hakkında pek bir şey bilinmeyen Geleneksel İslâmî Tetkikler Enstitüsü (The Institute for Traditional Islamic Studies) adında bir de eğitim kurumu bulunmaktadır.

Sonuç. Yukarıda verilen bilgilerden Müslümanlığın Amerika’da kesin şekilde yerleşmiş olduğu anlaşılmakta, ancak küçümsenmemesi gereken bazı problemlere sahip olduğu da görülmektedir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde en az 8 milyon müslüman yaşamakta, 1986 yılında yapılan ve şüphesiz eksik olan bir istatistiğe göre de bunların 598 cami, mescid ve İslâmî merkezi bulunmaktadır. Ancak sözü edilen çeşitli grup ve cemiyetler arasında ne anlayış ne de organizasyon bakımından birlik vardır ve Amerika’da oturan müslümanlar ortak İslâmî bir şuura sahip değillerdir. 1954 yılında Lübnan asıllı Abdullah İgram, camilerin faaliyetlerine bir düzen vermek maksadıyla Birleşik Devletler ve Kanada İslâmî Dernekler Federasyonu (Federation of Islamic Associations in the United States and Canada) adında bir teşkilât kurdu. En çok Arap cemaatlerinin katıldığı bu federasyon yıllık bir kongre düzenlemek ve Muslim Star adında bir dergi çıkarmaktan başka faaliyet gösteremedi. 1957’de Suriye asıllı İbrahim Howar’ın himmetiyle kurulan Washington İslâm Merkezi’nin hedeflerinden biri, Amerika’daki bütün İslâmî faaliyetleri güçlendirmek ve onları mümkün olduğu kadar bir araya getirmekti. Fakat merkezin idaresi Amerika’da müslüman memleketlerini temsil eden elçilere devredilince merkez herhangi bir aktif rol oynayamadı. 1982 yılında Washington müslümanları merkezin yönetimini kendi ellerine alabildilerse de bir yıl sonra cemaatin seçtiği imam elçilerin çağırdığı polis kuvvetleriyle camiden uzaklaştırıldı. 1974’te New York’ta bir büro açan Dünya İslâm Birliği (Râbıtatü’l-Âlemi’l-İslâmî) üç yıl sonra Newark şehrinde ilk Kuzey Amerika İslâm Kongresi’ni düzenledi. 140’ı aşkın mescid ve cemaat temsilcilerinin katıldığı bu kongrede İslâmî faaliyetlerin düzenlenmesi için bazı kararlar alındı, fakat bugüne kadar bu kararların hiçbiri icra edilemedi.

Zencilere ait bazı mescidlerin dışında beş vakit namaz kılınan camilerin sayısı çok azdır; bir kısmı da sadece cuma ve pazar günleri açık olup fonksiyon bakımından kiliselere benzemektedir. Cami ve mescidlerden başka İslâmî müessese ise hemen hemen hiç yoktur. Bazı müslümanlar çocukları için birkaç ilkokul açmışlarsa da çocukların büyük çoğunluğu ancak pazar günleri mescidlerde düzenlenen derslerde dinî eğitim görürler. 1980 yılında Chicago’da Doğu-Batı Üniversitesi (East-West University) ve üç yıl sonra da Amerikan İslâm Koleji (American Islamic College) adlı iki öğretim kurumu açılmıştır; ancak istenilen ilmî seviyeye ulaşamadıklarından müslüman gençler normal Amerikan üniversitelerini tercih etmektedirler.

Filistin asıllı profesör İsmâil Râci Fârûkî (ö. 1986) tarafından hem Amerika’da Müslümanlığın ilerlemesine yardımcı olmak, hem de bütün dünyadaki İslâmî uyanışın gelişmesine katkıda bulunmak maksadıyla 1981 yılında Washington’da Milletlerarası İslâm Düşüncesi Enstitüsü (International Institute of Islamic Thought) adında bir müessese kuruldu. Fârûkî’nin nezareti altında birkaç kongre yapıldı ve onun telif ettiği Islamization of Knowledge adlı risâle enstitünün ilk yayını olarak neşredildi. Virginia eyaletinin Herndorn şehrinde 30.000 kitap ve periyodiğe sahip bir araştırma kütüphanesi, konferanslar ve ilmî toplantıların yapılacağı salonları bulunan yeni bir merkeze kavuşan enstitünün İslâm dünyasının önemli bazı şehirlerinde de şubeleri vardır. Enstitü İslâm dünyasındaki çeşitli kurumlarla da yardımlaşarak genel merkez ile muhtelif İslâm ülkelerinde birçok ilmî kongre, konferans, seminer ve araştırma toplantıları düzenlemiştir. Arapça ve İngilizce çeşitli yayınları da bulunan enstitü, bu yayınlardan bir kısmını dünyanın çeşitli yerlerinde ücretsiz olarak dağıtmaktadır. İslâm düşünce ve kültürüyle ilgili bazı projeleri uygulamaya çalışan enstitüye maddî kaynak sağlamak üzere 1984 yılında bir de vakıf kurulmuştur.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan müslümanlar, İslâmiyet’in telkin ettiği mânevî değerlerden mahrum olan ve İslâm’a karşı çoğu zaman şiddetli bir taassup gösteren bu ülkede benliklerini ve varlıklarını koruyabilmek için fazla zaman geçirmeden ciddi bazı tedbirler almak zorundadırlar.

BİBLİYOGRAFYA:

Drew Noble Ali, The Holy Koran of the Moorish Holy Temple of Science, Chicago 1914; Morroe Berger, “Americans from the Arab World”, The World of Islam (nşr. J. Kritzeck # R. B. Winder), New York 1959, s. 351-372; a.mlf., “The Black Muslims”, Horizon, VI/1, s. 49-64; E. U. Essien-Udom, Black Nationalism: A Search for Identity in America, New York 1962; Xhevat Kallajxhi, Bektashizmi the tegeja shqiptare n’Amerike, New York 1964; L. E. Lomax, When the Word is Given, New York 1964; Malcolm X, Autobiography, New York 1964; a.mlf., Köklerimiz (trc. Ahmet Kot), İstanbul 1983; Charles E. Silberman, Crisis in Black and White, New York 1964; Abdo A. Elkholy, The Arab Moslems in the United States, New Haven 1966; Kadir Mısıroğlu, Amerika’da Zenci Müslümanlık Hareketi, İstanbul 1967; Ebrahim Ahmad Bawany, Islam-Our Choice, Karachi 1970, s. 11-12, 30-31, 39-41, 96-97, 137-140; C. E. Lincoln, The Black Muslims in America, Boston 1973; Muhammad Abdul-Rauf, History of the Islamic Center, Washington 1978; a.mlf., “Islam and Islamic Insitutions in the Americas”, Impact International, VI/7, London 1976, s. 43-46; E. A. Richardson, Islamic Cultures in North America, New York 1981; Kareem Abdul-Jabbar, Giant Steps, New York 1983, s. 139-141, 167-181, 224-235, 257-266, 277-281; C. E. Marsh, From Black Muslims to Muslims, New York 1984; Akbar Muhammed, “Muslims in the United States: An Overview of Organisations, Doctrines and Problems”, The Islamic Impact (nşr. Y. Y. Haddad # B. Haines # E. Findly), Syracuse 1984, s. 195-217; Elijah Muhammad, Message to the Blackman, Muhtelif basımlar; Y. Y. Haddad, A Century of Islam in America, Washington 1986; a.mlf., “The Muslim Experience in the United States”, The Link, II/4 (1979), s. 1-12; a.mlf. # Adair T. Lummis, Islamic Values in the United States, New YorkOxford 1987; Sulayman Shahid Mufassir, “Islam among the Afro-Americans”, Impact International, II/14, London 1972, s. 5; Zafer Ishaq Ansari, “The Religious Doctrines of the Black Muslims of America”, JIMMA, III (1981), s. 199-201; Sulayman S. Nyang, “Islam in the United States: Review of Sources”, a.e., III/1 (1981), s. 189-198; a.mlf., “Islam in the United States of America”, The Search: Journal for Arab and Islamic Studies, I/2, 1980, s. 164-182; William Yahya Aossey, “The First Mosque in America”, JIMMA, V/1 (1984), s. 60-63; Arif Ghayur, “Ethnic Distribution of American Muslims and Selected Socio-Economic Characteristics”, a.e., V/1 (1984), s. 47-59; Adele L. Younis, “The First Muslims in America: Impressions and Reminiscences”, a.e., V/1 (1984), s. 17-28; a.mlf. # Mumtaz Ahmad, “A New Beginning for the Black Muslims”, Arabia, IV/47, London 1985, s. 50-51; Clyde Ahmad Winters, “Going back to the Roots”, Afkar/Inquiry, II/4, London 1985, s. 56-57; Hasnain Walji, “The Prodigal Return”, a.e., IV/7 (1987), s. 54-56; J. G. Melton, The Encyclopedia of American Religions, Wilmington 1978, II, 335-346, 524-525; a.mlf., Supplement to the Encyclopedia of American Religions, Detroit 1985, s. 70-73.

Sırrı Erinç - İhsan Taşer - Hamid Algar