ALÎM

العليم

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

İlm kökünden mübalağa sıfatı olan alîm, “hakkıyla bilen” demektir. Allah Teâlâ’ya nisbet edildiğinde, “zaman ve mekân kaydı olmaksızın küçük büyük, gizli âşikâr her şeyi, her hadiseyi hakkıyla bilen” mânasına gelir. İlâhî sıfatların kelâm ilmi açısından yapılan tasnifine göre alîm, sübûtî-mânevî sıfatlar


grubuna girer. Kur’ân-ı Kerîm’in 153 yerinde Allah’a nisbet edilmiş ve daha çok esmâ-i hüsnâdan diğer bir isimle birlikte kullanılmıştır. Bunlar hakîm, semî‘, vâsi‘, azîz, habîr, kadîr, halîm, şâkir ve fettâh isimleridir. Bu isimlerle alîm arasında birbirini teyit ve tavzih etme, ilm-i ilâhînin farklı cihetlerini gösterme gibi münasebetler vardır. Alîm ism-i celîli üç yerde azîz, bir yerde de habîr ismiyle birlikte, mevsuf olmaksızın, doğrudan zât-ı ilâhiyyenin adı olarak da kullanılmıştır (bk. el-En‘âm 6/96; Yâsîn 36/38; ez-Zuhruf 43/9; et-Tahrîm 66/3). Yanında başka bir isim olmadan kullanıldığında bir çeşit fiil fonksiyonu icra ederek mef‘ul de almıştır: “Allah müttakileri bilendir” (Âl-i İmrân 3/115); “O, gönüllerin sırlarını bilendir” (el-Enfâl 8/43) gibi.

Meşhur esmâ-i hüsnâ hadisinde yer almamakla birlikte Kur’an’da Allah’a nisbet edilen, ilm kökünden türemiş üç sıfat daha vardır: âlim, a‘lem, allâm.

“Bilen” mânasındaki âlim (العالم) ve “çok bilen, yegâne bilen” anlamındaki allâm (العلاّم), tamlama halinde, birincisi gayb kelimesine, ikincisi ise guyûba muzaf olarak kullanılmış, tek başlarına birer isim gibi Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilmemişlerdir. Bundan dolayı “yâ âlim”, “yâ allâm”, “yâ allâme” tarzında bir hitabın Allah Teâlâ için kullanılması tasvip edilmemiştir. “Daha iyi bilen” mânasındaki a‘lem (أعلم) ise Kur’an’da harf-i ta‘rifsiz olarak yer almış ve ekseriya fiil fonksiyonu icra ederek mef‘ul almıştır. A‘lem, dil bilgisi bakımından mukayese bildiriyorsa da Allah’a nisbet edildiği âyetlerde öbür taraf zikredilmez. Bu sebeple a‘lemi mutlak mübalağa değerinde kabul ederek “yegâne bilen” tarzında mânalandırmak daha uygun olur.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilm kökünden türetilmiş olan ta‘lîm fiili Allah’a nisbet edilmekle birlikte (meselâ bk. el-Bakara 2/31-32), Fahreddin er-Râzî’nin rivayetine göre “yâ muallim” tarzında bir hitabın Allah için kullanılamayacağı konusunda ittifak vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ilm” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ilm” md.; Beyhakī, el-Esmâ ve’s-sıfât, s. 20-21, 45; Gazzâlî, el-Maksadü’l-esnâ, s. 61-62; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 230-234; Suat Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 145-149.

Suat Yıldırım