ALİ HAYDAR EFENDİ, Büyük

(ö. 1837-1903)

Son dönem Osmanlı hukukçularından.

Haydar Molla veya Büyük Haydar Efendi diye bilinir. Çağdaşı ve Mecelle şârihi Ali Haydar Efendi’yle karıştırılmaması için yaşça büyük olmasından dolayı bu isimle anılmış olmalıdır. Annesi, Şeyh Nasûhî Efendi soyundan geldiğinden Nasûhîzâde diye de bilinmektedir.

İstanbul’da doğdu. Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi kâtiplerinden Mehmed Nûman Efendi’nin oğludur. Sıbyan mektebinde okudu. Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi; Dârülmaârif ve Muallimhâne-i Nüvvâb’ı bitirdi. Fâtih Camii’nde Rusçuklu Mustafa Efendi’nin derslerine devam etti. Onun ölümü üzerine Hâfız Şâkir Efendi ve Tikveşli Yûsuf Efendi’den okuyarak icâzet aldı. Şeyh Gālib Efendi’den usûl-i fıkıh tahsil etti. Bu arada muhtelif hocalardan da coğrafya, cebir, geometri, hikmet-i tabîiyye, kimya ve nazarî teşrih dersleri okudu.

1274’te (1857-58) Muallimhâne-i Nüvvâb’ın müdür muavinliğine, 1280’de de (1863-64) fıkıh ve ferâiz hocalığına tayin edildi. Daha sonra Bosna ve yöresi adliye müfettişliğinde, Bosna, Tuna ve İzmir kadılıklarında ve Dîvân-ı Temyiz başkanlığında bulundu. Meclis-i Tedkîkat-ı Şer‘iyye üyeliği ve 1878’de ikinci defa İzmir kadılığı yaptı. 1880’de vakıfların idare ve ıslahı memurluğuyla Doğu Rumeli’ye gönderildi. 1299’da (1881-82) Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi üyeliğine, Hukuk Mektebi Mecelle muallimliğine ve Mecelle Cemiyeti âzalığına tayin edildi ve cemiyetin son zamanlarındaki toplantılarına iştirak etti (bk. İbnülemin, s. 587; Ebü’l-Ulâ Mardin, s. 9). 24 Kasım 1884’te Meclis-i Kebîr-i Maârif başkanlığına getirildi ve ölünceye kadar bu görevde kaldı. Temmuz 1886’da kendisine Anadolu kazaskerliği pâyesi verildi. Bu vazifesine ilâve olarak 1890 yılında Doğu Rumeli İslâm cemaatleri nâzırlığı da uhdesine verilen Ali Haydar Efendi 27 Kasım 1903’te vefat etti ve Nasûhî Efendi Türbesi hazîresine defnedildi.

Ali Haydar Efendi edip, şair ve fakihtir. Bir divan teşkil edecek kadar şiirleri varsa da asıl şöhreti fıkıh ve özellikle usûl-i fıkıh alanındadır. Hukuk Mektebi’nde vermiş olduğu usûl-i fıkıh derslerinin bir bölümü ilk defa 1307’de taşbaskı olarak neşredilmiştir. Daha sonra yine burada vermiş olduğu dersler talebesi Hacı Âdil Bey tarafından tesbit edilmiş ve 1326’da Sırât-ı Müstakîm mecmuasının ilâvesi olarak neşredilmiştir. 558 sayfa olan eser, sahasında Türkçe yazılan ilk eserlerden biri olması bakımından önemlidir. Kitap daha sonra yeni harflerle de basılmıştır (Usûl-i Fıkıh Dersleri, İstanbul 1966). Bundan başka Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Karadağ’da bulunan müslümanların mezhepleriyle ilgili bir risâlesi ile yine Doğu Rumeli ve Bulgaristan’daki müslümanların vakıfları, müftüleri ve cemaat meclisleri hakkında kaleme aldığı bir tâlimatnâme de neşredilmiştir. Talebelerinin elinde ders notları şeklinde bir Mecelle şerhinin de mevcut olduğu Osmanlı Müellifleri’nde belirtilmektedir (I, 389).

BİBLİYOGRAFYA:

Hacı Âdil Bey, Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Ali Haydar Efendi, İstanbul 1326; Osmanlı Müellifleri, I, 388-389; Ebü’l-Ulâ Mardin, Medenî Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, İstanbul 1946, s. 9; Gövsa, Türk Meşhurları, s. 35; Bilmen, Kamus, I, 349; Hasan Basri Erk, Meşhur Türk Hukukcuları, İstanbul 1958, s. 303-305; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 586-587; Yaşar Karayalçın - Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Bibliyografyası (Türk Harflerinin Kabülüne Kadar Yayınlanmış Kitap ve Makaleler 1728-1929), Ankara 1972, s. 35; “Ali Haydar Efendi”, TA, II, 87.

Mehmet Âkif Aydın