ALAMUT

الموت

İran’da Elburz dağları üzerinde, Kazvin’in kuzeydoğusunda yer alan müstahkem bir kale.

Ortaçağ’da Rûdbâr vadisinde bulunan elli kadar müstahkem kalenin en meşhuru olan Alamut, Deylem sınırında Rûdhâne-i Alamut vadisiyle Tâlekan nehrinin birleştiği yerden 2, Kazvin’den ise 6-8 fersah mesafede 2000 m. yükseklikteki yalçın kayalar üzerinde kurulmuştur. Âluh ve âmût (âmûht) kelimelerinden meydana gelen Alamut ismi, eski Fars dilinin Taberistan şivesinde “kartal yuvası” veya “kartal eğitimi” (ta‘lîmü’l-ukab) anlamına gelmektedir.

İbnü’l-Esîr’e göre kale Deylem hükümdarlarından biri tarafından kurulmuştur. Ancak daha sonra 246 (860) yılında Taberistan Alevîleri’nin reisi Hasan b. Zeyd ed-Dâî-İlelhak tarafından yeniden inşa edilen kale, asıl şöhretini Haşşâşîn’in lideri ve İsmâilî Devleti’nin kurucusu Hasan Sabbâh’a borçludur.


Alamut Kalesi’ni 4 Eylül 1090 tarihinde ele geçiren Hasan Sabbâh burasını Bâtınî karargâhı haline getirdi. Hasan Sabbâh’ın Alamut’taki faaliyetlerine son vermek isteyen Sultan Melikşah, 1091-1092 yıllarında vezir Nizâmülmülk ile birlikte kaleye asker sevkedip burayı kuşattıysa da başarılı olamadı. Kale daha sonra 503 (1109-10) ve 511 (1117-18) yıllarında Sultan Muhammed Tapar, 521’de (1127) Sultan Sencer, 524’te (1130) Sultan Mahmûd b. Muhammed Tapar, 552’de (1157) Bâvendîler’den Taberistan Hükümdarı Gazi Rüstem b. Ali b. Şehriyâr, 595’te (1198-99) de Hârizmşah Tekiş tarafından kuşatıldıysa da fethi mümkün olmadı. Uzun süre Bâtınîler’in (İsmâilîler) elinde bulunan Alamut Kalesi nihayet 19 Kasım 1256’da Moğol Hükümdarı Hülâgû’nun askerlerine boyun eğmek zorunda kaldı. Alamut’un son hâkimi Rükneddin Hürşah, Hülâgû’ya karşı koyamayacağını anlayınca teslim oldu. Hülâgû kaleyi yerle bir etti ve halkını kılıçtan geçirdi. Burada bulunan zengin kütüphaneyi de veziri meşhur tarihçi Alâeddin Atâ Melik Cüveynî’ye teslim etti. İsmâilîler daha sonra Alamut’u yeniden işgal etmek için seferber oldularsa da Moğollar tarafından püskürtüldüler (1275).

Alamut Kalesi Safevîler zamanında tamir edilerek siyasî suçlular için hapishane olarak kullanılmıştır. Zaman zaman eşkıyanın eline geçen Alamut’un Avşarlılar, Zendliler ve Kaçarlar devrindeki durumu hakkında ise bilgi yoktur. Bugün harabe halinde olan kalenin yanında aynı adı taşıyan bir kasaba vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 190; X, 316-317, 477, 666; XI, 117; XII, 153; Cüveynî, Târîh-i Cihângüşây, II, 44; III, 7l, 73, 75; Reşîdüddin, Câmiu’t-tevârîh, Tahran 1338, s. 108 vd.; Hamdullah Müstevfî, Nüzhetü’l-kulûb, Leiden 1331/1913, s. 61; Zahîrüddîn-i Mar‘aşî, Târîh-i Taberistân (nşr. B. Dorn), St. Petersburg 1850, s. 57 vd.; Menuçehr Sütûde, Kılâi İsmâîliyye, Tahran 1345, s. 73 vd.; W. Ivanow, Alamut and Lamasar, Tahran 1950; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. 134; M. G. S. Hodgson, The Order of Assassins, The Hague 1955; B. Spuler, İran Moğolları (trc. Cemal Köprülü), Ankara 1957, s. 61, 262, 455; CHIr., V, 101-102, 118-119, 123, 156, 261, 343-345, 430-433, 447-451, 455-457, 461, 476-477, 481-482; Abdülkerim Özaydın, Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (doktora tezi, 1983), İÜ Ed.Fak., s. 130 vd.; A. Zeki Velidi Togan, “Alamut”, İA, I, 289; L. Lockhart, “Alamut”, EI² (İng.), I, 352; B. Hourcade, “Alamut”, EIr., I, 797-801.

Abdülkerim Özaydın