AHMED b. NASR el-HUZÂÎ

أحمد بن نصر الخزاعي

Ebû Abdillâh Ahmed b. Nasr b. Mâlik el-Huzâî (ö. 231/846)

Mihne* olayında Halife Vâsik tarafından öldürülen muhaddis.

el-Mervezî ve el-Bağdâdî nisbeleriyle de tanınır. Dedesi Mâlik, Abbâsîler’in kuruluş yıllarında devletin yönetim kadrosunda önemli görevler almıştır. Daha sonra da babası Nasr’ın benzeri görevleri üstlendiği ve hatta Bağdat’taki bir çarşının (Süveykatünnasr) onun adıyla anıldığı dikkate alınacak olursa Ahmed b. Nasr’ın tanınmış bir aileye mensup olduğu anlaşılır. Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne ve Hammâd b. Zeyd gibi meşhur muhaddislerden hadis tahsil etti. Kendisinden de Yahyâ b. Maîn, Ahmed b. İbrâhim ed-Devrakī, Devrakī’nin oğlu Abdullah b. Ahmed, Seleme b. Şebîb gibi âlimler hadis rivayet etti. Ahmed b. Nasr’ın elinde Hüşeym b. Beşîr’in 20.000 hadis ihtiva eden bütün eserleri ile Mâlik b. Enes’ten dinlediği önemli rivayetler bulunduğu için birçok hadis talebesi onun etrafında toplanmaktaydı.

Halife Me’mûn devrinin sonlarına doğru, Kadı Ahmed b. Ebû Duâd’ın tesir ve teşvikiyle başlatılan halku’l-Kur’ân* meselesinde devrin ileri gelen âlimleri Kur’an’ın mahlûk olduğunu kabule zorlandıkları, kabul etmeyenlerin ise ağır hakaret gördükleri zaman Ahmed b. Nasr bu harekete karşı çıktı. İlmi, fazileti, doğru bildiğini çekinmeden söyleyen sağlam şahsiyeti, ayrıca ailesinden gelen nüfuzu sebebiyle Bağdat halkı onun etrafında toplandı. Hatta onlarla iyi ve doğru olanı söylemek, yanlış yolda olanları uyarmak ve gerektiğinde yöneticilere karşı ayaklanmak üzere gizlice anlaştı. Halife Me’mûn ve Mu‘tasım devirlerinde şiddetini biraz kaybederek devam eden mihne olayı, Vâsik devrinde (842-847) yeniden alevlenince, Bağdat halkı tekrar Ahmed b. Nasr’ın etrafında toplandı. İhtilâl hazırlıkları kısa zamanda tamamlanıp isyan günü kararlaştırıldı. Durumu haber alan Bağdat Valisi İshak b. İbrâhim, başta Ahmed b. Nasr olmak üzere bu hareketin öncülerini yakalayarak Sâmerrâ’da bulunan halifeye gönderdi. Vâsik, Ahmed b. Nasr’dan, önce Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki kanaatini söylemesini istedi. Onun Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunu belirtmesi üzerine âhirette Allah’ın görülüp görülmeyeceğini sordu. Ahmed b. Nasr bu konudaki hadislerin onun görüleceği doğrultusunda olduğunu misaller vererek açıkladı. Halife ise gözle görülebilen ve mekânda yer tutan mücessem bir varlığı ilâh olarak kabul edemeyeceğini belirtti. Sonra da huzurunda bulunan fakihlerin görüşüne uyarak onu ölüme mahkûm etti. Vâsik, Ahmed b. Nasr’ın bunamış bir ihtiyar olduğunu ileri sürerek ölümünün geciktirilmesini arzu eder görünen Ahmed b. Ebû Duâd’ın isteğini kabul etmedi; böyle bir kâfirin vücudunu ortadan kaldırmak suretiyle ilâhî mükâfata nâil olmayı umduğunu söyledi ve cellâdın yardımıyla onu öldürdü (Şâban 231/Nisan 846). Halife, Ahmed b. Nasr’ın naaşını Sâmerrâ’da, başını da Bağdat’ın doğu ve batı kesimlerinde teşhir ettirdi. Kulağına taktığı idam fermanında, Kur’an’ın mahlûk olduğunu kabul etmediği, Allah’ı mahlûkata benzettiği, üstelik bu günahlarından tövbe etmeye yanaşmadığı için onun kanını heder ettiğini ilân ediyordu. Kaynaklar, Ahmed b. Nasr’ın kesik başının “lâ ilâhe illallah” diyerek Kur’an okuduğunu ısrarla belirtmektedirler. Günlerce teşhir edilen kesik başı, daha sonra bir hücreye konarak üzerine çadır gerildi ve muhafaza altına alındı. Aradan beş yıl geçtikten ve halku’l-Kur’ân konusundaki münakaşalar tamamen sona erdikten sonra, Halife Mütevekkil’in emriyle, Ahmed b. Nasr’ın başı hücresinden çıkarılarak ailesine teslim edildi (851). Naaşı Sâmerrâ’dan getirtilerek Bağdat’ın doğu tarafındaki Mâlikiyye Kabristanı’na defnedildi. Öldürüldüğü sırada saçı sakalı iyice ağarmış bir ihtiyar olan Ahmed b. Nasr el-Huzâî’yi hayırla yâdeden Ahmed b. Hanbel, onun gibi canını cömertçe feda eden gönlü zengin bir başkasının zor bulunacağını söylemiştir.

Ahmed b. Nasr’ın rivayet ettiği hadislerden biri Ebû Dâvûd’un es-Sünen’inde bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Taberî, Târîh, (Ebü’l-Fazl), IX, 135-139, 190; Hatîb, Târîhu Bagdâd, V, 173-180; Tabakatü’l-Hanâbile, I, 80-82; Sem‘ânî, el-Ensâb, V, 106-107; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 20-23; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XI, 166-169; Sübkî, Tabakat, II, 37-54; İbn Kesîr, el-Bidâye, X, 303-307; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, I, 87.

M. Yaşar Kandemir