AHMED AĞA, Vardakosta

(ö. 1209/1794)

Türk bestekârı, hânende ve icracı.

Türk mûsiki kaynaklarında, Enderun ağalarından ve ayrıca padişahın yanında bulunarak sohbetlerine katılmakla görevlendirilmiş kişilerden olduğu için, Musâhib Ahmed Ağa ve boylu boslu olduğu için de Vardakosta Ahmed Ağa lakaplarıyla anılmaktadır. Vardakosta kelimesi İtalyanca guardacostadan bozulmadır. Osmanlıca metinlerde bir denizcilik terimi olarak “korsan gemisi, sahil muhafaza gemisi ve sahil muhafızı” mânalarında kullanılmış, iriyarı, güçlü kuvvetli kadın ve erkeklere de halk arasında vardakosta denilmiştir. Ahmed Ağa, Enderun ağalarından ve devrinin önde gelen mûsikişinaslarından biri olduğuna göre denizcilikle ilgili bir görevi bulunması uzak ihtimaldir. Bu lakabı alması boylu boslu, güçlü kuvvetli olmasıyla izah edilebilir.

Amasya’ya bağlı bir kasabada doğdu. Küçük yaşta İstanbul’a gitti ve saraya alındı. Mûsikideki temel bilgileri Enderun’da edindiği anlaşılmaktadır. Mevleviyye tarikatına intisap etti. Galata ve Yenikapı mevlevîhanelerine devam ederek tarikat terbiyesi aldı. Burada bilhassa Abdürrahim Künhî Dede’den istifade etti. Galata Mevlevîhanesi’nde Şeyh Galib’in dostluğunu kazanarak onun bazı


şiirlerini besteledi. Kendisi de büyük bir bestekâr olan III. Selim’den yakın ilgi görerek bir müddet sonra “musâhib-i şehriyârî”ler arasına alındı. Hatta III. Selim’in bestelediği sûzidilârâ Mevlevî âyininin bizzat hükümdar tarafından Ahmed Ağa’ya meşkedildikten sonra Galata Mevlevîhanesi’nde okunduğu söylenir. Musâhiplik görevinde iken öldü ve Galata Mevlevîhanesi hazîresine gömüldü.

Ahmed Ağa, eserlerinden anlaşıldığına göre devrinin önde gelen bestekârlarındandı. Kaynaklarda iyi bir hânende ve tanburî olduğu da belirtilmektedir. Esrar Dede, Tezkire’sinde onun edebî değeri fazla olmamakla birlikte birtakım manzumeler kaleme aldığını söyler. Asıl şöhretini bestelediği dinî ve din dışı eserlerle kazandı. İcat ettiği ferahfezâ makamı ve tertip ettiği darb-ı hüner adlı on dokuz vuruşlu usul, mûsiki nazariyatındaki kudretini gösterir. Bestelediği hicaz, nihâvend ve sabâ Mevlevî âyinlerinden sonuncusu unutulmuştur. Bu üç âyinin dışında yaptığı başka bir dinî eseri bilinmemektedir. Din dışı alanda ise pek çok saz eseri ile sözlü eser bestelemiştir. Abdürrahim Dede (Şeydâ Hâfız), Küçük Mehmed Ağa ve Hacı Sâdullah Ağa ile birlikte besteledikleri tâhir makamındaki kârı da unutulan eserleri arasındadır. Ahmed Ağa’nın çeşitli yazma güfte mecmualarında birçok eserine rastlanmaktaysa da bunlardan sadece iki Mevlevî âyini ile on bir saz eseri ve on dokuz sözlü eseri günümüze ulaşmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Esrâr Dede, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî, T, nr. 756, s. 344-345; Abdülbâki Nâsır Dede, Tedkîk u Tahkîk, Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 1242, vr. 23ª, 40ª; Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309, s. 209-210; Mehmed Ziyâ, Yenikapı Mevlevîhanesi, İstanbul 1329, s. 157; Ezgi, Türk Musikisi, I, 169-170, 269-270; III, 20-21; IV, 124-127; Mevlevî Âyinleri (İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı), İstanbul 1934, VIII, 418-420, 454-462, 468-470, 471-479; Ergun, Antoloji, I, 166-167; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 30-31; Henry-Renée Kahane-Andreas Tietze, The Lingua Franca in the Levant, Urbana 1958, s. 454-455, md. 690; Sadettin Heper, Mevlevî Âyinleri, Konya 1974, s. 107-115, 117-126; Kip, TSM Sözlü Eserler, s. 164, 235, 238, 283; a.mlf., TSM Saz Eserleri, s. 20, 21, 50, 52, 64, 69; Rauf Yektâ, “Selîm-i Sâlis Mûsikîşinâs”, YM, sy. 17 (1917), s. 309; Öztuna, TMA, I, 17-18.

Nuri Özcan