AĞAKAPISI

Osmanlılar’da yeniçeri ağasının resmî makamına ve ikamet yerine verilen ad.

Eskiden beri yüksek bir makamı ifade etmek için kapı (bâb) kelimesi kullanılmıştır (Bâb-ı Âlî, Bâb-ı Hümâyun, kapısına yüz sürmek gibi). Devletin en yüksek memurlarından biri olan yeniçeri ağasının görev yaptığı bu yer de kısaca Ağakapısı olarak adlandırılmıştır. Ağakapısı Süleymaniye Camii’nin kuzeyinde, şimdiki İstanbul Müftülüğü binası ile İstanbul Üniversitesi’nin bir biriminin olduğu yerde idi. Yeniçeriler’in bir kışlası (Eski odalar) Şehzadebaşı’nda, diğeri de Fatih ile Çapa arasında Yenibahçe’de (Yeni odalar) bulunurken yeniçeri ağası şehre ve Haliç’e hâkim bu yerde oturuyordu. Yeniçeri ağalarının ne zamandan beri buradaki sarayda oturdukları bilinmemektedir. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Kavânîn-i Yeniçeriyân adlı bir kaynağa atıfla, bu sarayın XVII. yüzyıl başlarında yapıldığını veya ağalara tahsis edildiğini zikretmektedir. Ancak, 1555 yıllarında İstanbul’da bulunan Alman ressam Melchior Lorichs’in, şehir panoramasında Süleymaniye’nin alt tarafında “yeniçeri ağası evi”ni yazı ile belirtmesine bakılırsa, bu bilginin gerçeği yansıtmadığı anlaşılır.

Başta Sultan II. Osman hadisesi (Mayıs 1622) olmak üzere birçok tarihî olayın geçtiği Ağakapısı, etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir saha içinde selâmlık, harem ve hizmet dairelerinden oluşan büyük bir ahşap saray şeklinde inşa edilmiştir. Bina birçok defa yangınlar sonucu harap olmuş ve çeşitli tamirler görmüştür. Bu yangınlardan biri, IV. Mehmed zamanında meydana gelen Temmuz 1660 yangınıdır. Bu tarihte tamamen yanan Ağakapısı hemen ardından yeniden yapılmıştır. 1660 yangınından doksan yıl sonra Sultan I. Mahmud zamanında saray bir defa daha yanmıştır. 5 Şubat 1750’de çıkan bu büyük yangın, Haliç kıyısında Ayazma Kapısı’ndan başlayarak Süleymaniye Camii’ne doğru yayılmış, caminin geniş dış avlusu bu eseri mahvolmaktan kurtarmış, fakat Ağakapısı on dokuz saat süren yangın neticesinde 6670 ev ile birlikte yanmıştır. Ağakapısı’nın ihyasına derhal girişilmiş ve pek az süre içinde saray yeniden inşa edilmiştir. Bu inşa dolayısıyla Sultan I. Mahmud tarafından bir hatt-ı hümâyun çıkarılmış (bir sureti Ayvansarâyî’nin Mecmûa-i Tevârîh’inde bulunmaktadır), bu vesile ile burada padişaha şerbet sunulmasının uygun görüldüğü bildirilmiştir. Yılın belirli günlerinde de yeniçeri ağasının Ağakapısı’nda sadrazama bir ziyafet vermesi âdet haline gelmiştir.

Bu ikinci harap oluşun ardından Ağakapısı sarayı tekrar yapılırken avlu veya bahçesine ahşaptan yüksek bir yangın köşkü inşa olunmuştur. Yangınları gözetleyen köşklü denilen görevliler, bu kulenin tepesinden gündüz şüpheli dumanları, gece ise ateşi gözetleyip gerekli tedbirlerin alınmasını sağlıyorlardı. İstanbul için en tehlikeli yangınlar kuzey rüzgârlarının (poyraz) estiği sıralarda Haliç kıyısındaki gemi kalafat yerlerinden veya evlerden çıkanlar olduğu için, Ağakapısı kulesi köşkünden bu bölge kontrol altında tutulabiliyordu. Ağakapısı’nın Sultan I. Mahmud tarafından ihya edilmesi münasebetiyle yeniçeri teşkilâtının ileri gelenlerince padişaha sunulan şükran mektubunda, Ağakapısı’nın yalnız yeniçeri ağasının değil, diğer yüksek rütbeli subayların da makamı olduğu ifade edildikten sonra, sarayın yanmasının “... yaptıkları kötülük ve isyanlar karşılığında Allah’ın gazabına uğramış olduklarını...” gösterdiği de belirtiliyordu. Mür’i’t-tevârîh’e göre, Ağakapısı 1771 yazında bu defa içeriden çıkan bir yangınla bir kere daha tamamen yandı. Eserin yazarı Şem‘dânîzâde Süleyman Efendi, içinde yüzlerce insanın bulunduğu bir binanın


üstelik yangını gözetlemek ve söndürmekle görevli bekçileri de varken, yanmasının önlenemeyişini sert bir dille tenkit eder. R. Ekrem Koçu’nun Mehmed Atâ’ya dayanarak verdiği bilgiye göre, Sultan I. Abdülhamid zamanında 22 Ağustos 1782’de Cibali’den başlayan yangın Ağakapısı sarayını tutuşturmuş, fakat yalnız harem kısmı yanmış; bu sırada yangın köşkünü de sararak kulenin tamamen yanmasına sebep olmuştur.

1782 yangınından sonra tekrar ihya edilen Ağakapısı’nın Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndeki belgelerden (nr. E 4098-4247) anlaşıldığına göre, yeniden yapılması için gerekli harcamalar Enderun hazinesinden karşılanmıştır. Saray, Sultan II. Mahmud zamanında 1816-1817 yılında büyük ölçüde bir tamir görerek yenilenmiş ve yeniden döşenmiştir. Sarayın bu tamirine dair Keçecizâde İzzet Molla’nın bir tarih manzumesi vardır. Bu son tamirle ilgili olarak Başbakanlık Arşivi’nde mevcut 1231 (1816) ve 1235 (1819-20) tarihli arşiv belgelerinde (BA, KK, nr. 6642, 6643), yapılan harcamaların bir listesi vardır. Bu listeden sarayın iç taksimatı hakkında da bazı bilgiler elde edilmektedir. Buna göre sarayda şu daireler bulunuyordu:

1. Dâire-i hümâyun. Padişaha mahsus bölüm olup burada yaldızlı oda ile divan yerine bakan önü kafesli taht-ı hümâyun odası, abdest odası, mâbeyinci ağalar odası vardı. 2. Tekeli Köşk ile yanındaki sofa ve yatak odası. Tekeli Köşk’te yeniçeri ağaları kışın sadrazamlara ziyafet verirdi. 3. Kış çarşamba dairesi. Burada ocaklı odaları, camekân dairesi, hazine odası, kahve odası, hademe odaları ve geniş bir sofa ile yanında bir de hamam vardı. 4. Yaz çarşamba dairesi. Ağaların yazın oturmalarına mahsustu. 5. Divan odası ile yanında ağa odası, ağa hasekisi odası, gusülhane ve abdesthane. 6. Tekeli Köşk ile hamam arasında silâhtar ağa odası ve Ağakapısı camii. 7. Kum Meydanı’na bakan, kul kethüdâsının yazlık ve kışlık daireleri ve bitişiğinde ağa yazıcısı, serdar kâtibi, kethüdâ kâtibi ve diğer görevlilerin odaları. 8. Kum Meydanı’nın ortasında şadırvan ile büyük bir havuz. 9. Ağakapısı’na girilen büyük kapının sokak tarafında, mutfaklara kadar olan yerde topçu ve arabacıbaşılar ile birinci kethüdâ, beşinci çavuş ve ocak bazirgânı odaları, vekilharç dairesi, falakacılar dairesi, hapishane vs. 10. Orta kapı bitişiğinde, kethüdâyeri ağa odaları ile kâtip efendi odaları ve kethüdâyeri odası önünde Ak Şemseddin Hazretleri’nin makamı. Bu dairelerden başka şu odalarla kışlalar da yine Ağakapısı içinde idi: Kalem odası, kalem şâkirdleri odası, ruûs divan odası, divan efendisi odası, kethüdâyeri kâtibi odası, karakulak ağa odası, zindan kâtibi odası, miyâne (orta) kâtipleri odaları, baştüfenkçi odası, başyamak ağa odası, başağa odası, vekilharç odası, beytülmâlci odası, ikinci ağa dairesi, kaftan ağası odası, enderun çamaşırcısı çavuşu ağa odası, imam efendi odası, çaşnigir odası, sarıkçıbaşı odası, silâhtar ağa odası, mîrâhur ağa odası, saraçbaşı ağa odası, kapı çamaşırcısı odası, mehterbaşı odası, mühürdar odası, duhancıbaşı odası, emektar koğuşu, mehterlere mahsus koğuş, başçuhadar kahve odası.

Ağakapısı duvarları içinde yeniçeri ağasının haremi için bir de özel daire bulunuyordu. Kum Meydanı’ndan geçilerek gidilen bölümün “çifte dolap” denilen bir kapıcı dairesinden başka bir de hamamı vardı. Yine Kum Meydanı tarafında ve ahırlar civarında “ağa kârhaneleri kışlaları” denilen sanayi atölyeleri ile altında mumculuk odası, kârhane kışlaları, misafir ahırları ile karakulak ağaya mahsus harem dairesi, üst katta ekmekçi odaları ile altında kiler bulunuyordu. Ağakapısı’nda bir tâlimhane ile bir de mescid vardı. Mescidin kadrosu bir imam ile dört beş müezzinden ibaret idi. Ağa divanhanesinin ve mescidin kandil yağlarını, bu hizmeti karşılığında kendisine imtiyazlar tanınan bir Rum temin ederdi. İ. H. Uzunçarşılı, Ağakapısı’nda cereyan eden törenleri derlemiştir. Onun tesbitine göre burada bazı imalâthaneler ve çizmeci, çadırcı, saraç, gazzaz, ekmekçi, aşçı, doğramacı, kuyumcu ve berberlerin atölye ve iş yerleri bulunuyordu. Suçlu yeniçeriler Ağakapısı’nda muhakemeleri yapıldıktan sonra, buradan Haliç kıyısındaki Çardak Yeniçeri Kolluğu yanındaki Çardak İskelesi’ne indirilir, buradan da deniz yoluyla idam edilecekleri veya hapsedilecekleri kaleye gönderilirlerdi.

Bu uzun listelerden anlaşıldığına göre Ağakapısı, âdeta hünkâr sarayı gibi çeşitli köşkleri, daire ve idare odaları, bunun yanında hizmet daire ve atölyeleri ile büyük bir kompleks idi. Ağakapısı, yeniçeri teşkilâtının 1826’da kaldırılmasına kadar yeniçeri ağasının makamı olmaya devam etmiş, bu tarihte Asâkir-i Mansûre kurulunca, Ağakapısı sarayı da o zamana kadar makamı kendi konakları olan şeyhülislâma tahsis edilmiştir. Az ileride Eski Saray’ın (Sarây-ı Atîk) yerinde kurulan seraskerlik avlusunda kâgir yeni bir yangın kulesi inşasına başlanmış, geçici olarak da ahşap bir kule yapılmıştır. Ancak yeniçerilere taraftar olan bazı âsi askerler bu ahşap kuleyi yakmışlardır.

Sultan II. Mahmud Ağakapısı’nın şeyhülislâmlara tahsisi için yazdığı fermanda, yeniçeriliğin bütün hâtıralarını silip unutturmak için Ağakapısı adını da yasaklayarak buraya Fetvahane (Bâb-ı Meşîhat) denilmesini istemiştir. 2 Ağustos 1826’da şeyhülislâm yeni makamına taşınacağı sırada, Sirkeci’de Hocapaşa semtinde çıkan bir yangın birçok ev ve binalarla birlikte Bâb-ı Âlî’yi de tamamen mahvettiğinden, Ağakapısı sarayı geçici olarak Bâb-ı Âlî’ye tahsis olunmuştur. Bâb-ı Âlî’nin yeniden inşasının tamamlanmasından sonra meşihat dairesi Ağakapısı’na nakledilmiştir (22 Ekim 1827). Cumhuriyet döneminde şeyhülislâmlık lağvedildiğinde Ağakapısı İstanbul Müftülüğü’ne verilmiş, binanın en gösterişli bölümüne ise İstanbul Kız Lisesi yerleştirilmiştir. Daha sonra bir yangında harap olan bu bölümün yerine Avusturyalı mimar E. Egli tarafından İstanbul Üniversitesi’nin Botanik Enstitüsü binası yapılmıştır. Şimdi müftülük olan bina, Şeyhülislâm Dairesi’nin fetvahane bölümüdür.

Ağakapısı sarayının mimarisi hakkında yeteri kadar bilgi yoktur. 1553’te İstanbul’a gelerek şehrin Galata sırtlarından 11.50 m. uzunluğunda manzarasını çizen Flensburglu Melchior Lorichs (Lorck), Süleymaniye Camii’nin alt tarafında sade görünüşlü bir binanın damı üstüne “yeniçeri ağası konağı” (Jenitzer Aga Hauss) kaydını koymuştur. Fakat aynı resmin devamında, Süleymaniye’den Bozdoğan Kemeri’ne doğru uzanan kısımda yukarı boşlukta “yeniçeri ağası konağı” yazısı ikinci defa görülmektedir. Bunun altına isabet eden ve ağaçlar arasından masif duvarları yükselen bina veya binaların Süleymaniye imareti, tabhanesi ve dârüşşifası olması kuvvetle muhtemeldir. Şu halde caminin tam önünde alçaktaki mütevazi görünüşlü yapı Ağakapısı sarayı olmalıdır.

Yangın köşkü yapıldıktan sonraki durum ise Miss Pardoe’nin kitabındaki H. Bartlett tarafından yapılan gravürde görülür. XIX. yüzyıl başlarında Mühendis Seyyid Hasan tarafından çizildiği anlaşılan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndeki İstanbul su yolu haritasında da


Ağakapısı basit bir köşk biçiminde, yangın kulesi ise yüksek ve tepesinde köşkü olan bir kule olarak işaret edilmiştir. Halûk Şehsuvaroğlu tarafından aslının nerede olduğu bildirilmeksizin yayımlanan daha iyi bir gravürde ise yangın kulesinin dibinde, yüksek bir duvarın üstüne oturan Ağakapısı sarayı, L biçiminde çok büyük bir yapı olarak gösterilmiştir. Çift sıra pencereli çıkmaları, bu duvara yaslanmış eliböğründelere oturmaktadır. Bu çıkmalardan biri daha büyük ve destekleri daha uzun olarak resmedilmiştir ki muhtemelen burası büyük merasimlerin yapıldığı arz odası veya hünkâr dairesidir.

Ağakapısı’nın Bâb-ı Meşîhat olduktan sonraki durumu, Sebah-Joaillier fotoğrafhanesinin çektiği eski İstanbul resimlerinde de görülmektedir. Ayrıca İlmiyye Salnâmesi’nde de yakından alınmış fotoğrafları bulunmaktadır. Bu resimlerde binalar XIX. yüzyılda hâkim olan Batı mimarisinden alınma empire* üslûbundadır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, KK, nr. 6642, 6643; TSMA, nr. E 4098-4247; Silâhtar, Târih, İstanbul 1928, I, 183; İzzî, Târih, İstanbul 1199, s. 216-217, 233, 234; Derviş Mustafa, Harîk Risâlesi, TSMK, Hazine 1632 (1196); Şem‘dânizâde, Mür’i’t-tevârîh (nşr. Münir Aktepe), bk. İndeks; Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh (nşr. Fahri Ç. Derin - Vâhid Çabuk), İstanbul 1985, s. 333; A. Cevad [Paşa], Etat militaire ottoman..., I/1: Le corps des Janissaires, İstanbul 1882, s. 48-51; İlmiyye Salnâmesi, s. 138-139 (resimler), 152-153; E. Oberhummer, Konstantinopel unter Sultan Suleiman, München 1902, s. 13, levha 10; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 390 vd.; Süheyl Ünver, Fatih’in Oğlu Bayazıd’ın Suyolu Haritası, İstanbul 1945, s. 21, levha 3, s. 52, resim 9, s. 10; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, İstanbul 1938, I, 15; Miss Pardoe, The Beauties of Bosphorus, London, ts.; Halûk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca İstanbul, İstanbul, ts., s. 201; R. Ekrem Koçu, Yeniçeriler, İstanbul 1964; a.mlf., “Ağakapısı”, İst. A, I, 245-247; Mustafa Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar”, Güzel Sanatlar Akademisi Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Araştırmaları ve İncelemeleri, sy. 1, İstanbul 1963, tür. yer.

Semavi Eyice