AFÜV

العفو

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ*) biri.

Afüv “silmek, gidermek, yok etmek” mânasındaki afv kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “kolaylıkla affeden, kulların günahlarını silen, cezaları kaldıran” demektir. Konuyla ilgili nasların ışığında ilâhî affı şöyle yorumlamak mümkündür: Allah’ın, kullarına ait günahların izlerini tamamen yok etmesi, Kirâmen Kâtibîn meleklerinin kayıtlarından sildirmesi, kıyamet günü bu günahlardan dolayı hesap sormaması, hatırlayıp mahçup olmasınlar diye kullarına da unutturması ve günah yerine sevap yazması.

Kur’ân-ı Kerîm’de beş âyette geçen afüv ismi, dört yerde, buna yakın bir mâna ifade eden gafûr ismiyle birlikte zikredilerek teyit edilmiş (bk. en-Nisâ 4/43; el-Hac 22/60; el-Mücâdile 58/2); bir yerde de kadîr ismiyle beraber kullanılarak (bk. en-Nisâ 4/149) Allah’ın adliyle cezalandırmaya kadir olduğu halde lutfuyla bağışladığına, esasen affın cezalandırmaya gücü yetenden sâdır olması halinde değer kazanacağına işaret edilmiştir. Hadislerde de Cenâb-ı Hakk’ın afüv olduğu, affetmeyi sevdiği ifade edilmiştir.

Esmâ-i hüsnâ içinde Allah’ın affediciliğini ifade eden daha başka isimler bulunduğu gibi Kur’an’da ve hadis mecmualarında da konuyla ilgili çeşitli naslar vardır. Bu naslara göre ilâhî affı sınırlandırmak mümkün değildir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de beyan edildiği üzere şirk istisna teşkil etmektedir (bk. en-Nisâ 4/48). İlâhî affın bazı şartlarla kayıtlı olup olmayacağı, kelâm mezhepleri arasında tartışma konusu olmuştur (bk. GÜNAH, KEBÎRE, TEVBE).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Mâce, “Duâ”, 5; Tirmizî, “Daavât”, 84; Halîmî, el-Minhâc fî şuabi’l-îmân (nşr. Hilmi Muhammed Fûde), Beyrut 1399/1979; Beyhakı, el-Esmâ ve’s-sıfât, Kahire 1358, s. 55; Gazzâlî, el-Maksadü’l-esnâ, Kahire, ts., s. 102; Fahreddin er-Râzî, Levâmiu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdurraûf Sa‘d), Kahire 1396/1976; s. 338-339; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye; Lisânü’l-Arab; Tâcü’larûs; M. Fuâd Abdülbâkı, MuǾcem, “afv” md.

Suat Yıldırım