ABDULLAH b. MUÂVİYE

عبد الله بن معاوية

Abdullah b. Muâviye b. Abdillâh b. Ca‘fer b. Ebî Tâlib (ö. 129/746-47)

Ca‘fer-i Tayyâr’ın oğlunun torunu ve Cenâhiyye hareketinin lideri kabul edilen Alevî reisi.

Doğumu ve hayatının ilk dönemi hakkında kaynaklar fazla bilgi vermemektedir. Ancak şiirle meşgul olduğu ve devrinin ünlü şairleri arasında yer aldığı bilinmektedir. 744 yılı sonbaharından önce Kûfe’ye vardığında vali Abdullah b. Ömer b. Abdülazîz’den yakın ilgi gördü ve kendisine tahsisat bağlandı. Bu sırada Emevî tahtında değişiklik oldu, ölen halife III. Yezîd’in yerine İbrâhim b. Velîd geçti. Fakat Mervân b. Muhammed onu tanımayarak isyan etti. Vali bu karışık durumda başına dert açmasından endişe ederek Abdullah b. Muâviye’yi


hapsetti, fakat Mervân karşısında destek sağlamak gayesiyle de tahsisatını artırdı. Kûfe Şiîleri, Hâşimîler’in halifeliğe Emevîler’den daha lâyık olduğunu söyleyerek onu isyana teşvik etti ve Abdullah Ekim 744 tarihinde isyan bayrağını açtı. Etrafında daha önce Mugıre b. Saîd’e bağlı bir grupla, Zeydîler’den müteşekkil oldukça kalabalık bir taraftarı vardı. Bu isyanın asıl sebebini, Hz. Ali’nin torunu Ebû Hâşim’in ölümünden sonra ortaya çıkan olaylara bağlayanlar vardır. Nitekim Ebû Hâşim’in vefatından sonra ona bağlı olanların bir kısmı imâmet iddiasında bulundu. Bunlardan bazıları, Ebû Hâşim’in, imâmeti Abdullah b. Abbas’ın torunu Muhammed’e, bazıları kardeşinin oğlu Hasan b. Ali’ye, bazıları da Abdullah b. Amr el-Kindî’ye vasiyet ettiğini iddia ediyordu. Hatta bu sonuncu imama inananlar, Ebû Hâşim’deki ilâhî ruhun ona intikal ettiğini söylüyorlardı. Ancak Abdullah b. Amr kendisine taraftar görünenlerden biat almamıştı. Bir müddet sonra ona tâbi gözükenlerin büyük bir kısmı, hiyanetini gördükleri gerekçesiyle ondan uzaklaşıp kendilerine yeni bir imam aramaya başladı. Abdullah b. Muâviye’nin siyasî hayatı, işte bu grupla anlaşarak kendisini imam ilân etmesiyle başlar.

Olayların gelişmesiyle vali isyancıların üzerine yürüyünce Abdullah ve taraftarları savaş alanını terkedip Kûfe’deki iç kaleye sığındılar. Daha sonra şehri terketmeleri şartıyla kendilerine eman verildi. Abdullah, yanındakilerle birlikte İran’a giderek önce İsfahan’ı daha sonra da İstahr, Cibal, Kirman, Hûzistan ve Kumis’i ele geçirdi. Taraftarları arasında, başta mevâlî* olmak üzere, Şeybân b. Abdülazîz liderliğindeki Hâricîler, Ebü’l-Abbas es-Seffâh, Ebû Ca‘fer el-Mansûr ve Îsâ b. Ali gibi Abbâsî, Ömer b. Süheyl b. Abdullah ve Süleyman b. Hişâm gibi Emevî ileri gelenleri de vardı. Bunlar ortak düşmanları Mervân’a karşı iş birliği içindeydiler. Abdullah sağladığı bu destekle bölgede hâkimiyetini güçlendirdi ve kendi adına para bastırdı. Mervân, halifelik makamını ele geçirip idareye hâkim olunca kumandanlarından Âmir b. Dubâra’yı ona karşı gönderdi. Yapılan savaşta mağlûp olan Abdullah Horasan’a kaçtı (129/746-47). Burada Abbâsîler adına faaliyette bulunan Ebû Müslim’den ilgi ve yardım göreceğini umuyordu. (Ebû Müslim’e kendisini himaye etmesi için yazdığı edebî değeri hâiz mektup için bk. el-Eganî, XII, 230-231.) Ancak umduğunu bulamadığı gibi onun emriyle hapsedildi ve bir müddet sonra da öldürüldü.

Mûte Savaşı’ndaki fedakârlığından dolayı Hz. Peygamber tarafından Zü’l-cenâhayn lakabı verilen Ca‘fer-i Tayyâr’ın bu lakabına nisbetle, Abdullah b. Muâviye’nin etrafında toplanan ve onu imam tanıyan gruba Cenâhiyye denilmiştir. Bu gruba göre ilâhî ruh, Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlere intikal etmiş, Hz. Peygamber’den Ali’ye, ondan da üç oğluna (Hasan, Hüseyin, Muhammed) geçmiş ve nihayet Abdullah b. Muâviye’ye ulaşmıştır. Böylece hem ulûhiyet, hem de peygamberlik gücü Abdullah’ta toplanmıştır. Bu grup, Abdullah’ın kendi taraftarlarına gaybı bildiğini söylediğini ve “İlim benim kalbimde mantarlar ve yeşil otların bitmesi gibi bitmektedir” dediğini iddia eder. Cenâhiyye mensuplarının tenâsüh*e inandıkları, kıyameti, cennet ve cehennemi inkâr ettikleri, haramları helâl kabul ettikleri, ibadetleri ise Ali ailesi mensuplarından bazılarına bağlılık gösterme tarzında anladıkları kaydedilir. Ancak Abdullah b. Muâviye’ye tâbi olan grubun onun sağlığında bu gibi İslâm dışı anlayış ve davranışları benimsediğini gösteren kesin delil bulunmamakta ve kendisinin de bunları tasvip edip etmediği bilinmemektedir. Bununla beraber onların siyasî desteğini temin etmek için bu gibi yanlış fikirlere müsamaha gösterdiği söylenmektedir. Buradan hareketle Abdullah b. Muâviye’nin, kendisine ve taraftarlarına esas teşkil edecek açık ve tutarlı bir fikir sistemine sahip olmadığı, reaksiyonunun tamamen siyasî endişelerden kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim bu nokta, isyan ederek Emevîler’i birkaç yıl uğraştırdığı dönemdeki fikirleriyle ilgili herhangi bir bilginin kaynaklarda yer almayışıyla da teyit edilebilir. Ölümünden sonra bazıları onun ölmeyip hayatta olduğunu, bazıları ise öldüğünü fakat ruhunun Hârisiyye’nin reisi İshak b. Zeyd b. Hâris el-Ensârî’ye geçtiğini iddia etmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Kuteybe, el-Ma‘ârif (nşr. Servet Ukkâşe), Kahire 1960, s. 207; Taberî, Târîħ (nşr. M.J. de Goeje), Leiden 1879-1901, II, 1879-1887, 1902, 1947-1948, 1976-1981; Eş‘arî, Makalât (nşr. H. Ritter), Wiesbaden 1382/1963, s. 6, 22, 85; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eganî, Kahire 1285/1868, XII, 225-231; Bağdâdî, el-Fark, (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid), Kahire, ts. (Mektebetü Dâri’t-türâs), s. 27, 149, 150-151; a.mlf., Mezhepler Arasındaki Farklar (trc. E. Ruhi Fığlalı), İstanbul 1979, s. 40, 222, 225-226; Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal (nşr. M. Seyyid Kîlânî), Kahire 1381/1961, I, 151; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (nşr. C. J. Tornberg), Leiden 1851-76 → Beyrut 1385-86/1965-66, V, 324-327, 370-373; William F. Tucker, “Abd Allah İbn Muawiya and the Janahiyya: Rebels and ideologues of the late Umayyad period”, St. Is., LI (1980), s. 39-57; K. V. Zetterstéen, “Abdullah”, İA, I, 35-36; a.mlf., “Abd Allah b. Muawiya”, EI² (İng.), I, 48-49; D. M. Dunlop, “Abdallah b. Moavıa”, EIr., I, 183-184.

Ethem Ruhi Fığlalı