ABDİ, Himmetzâde

(ö. 1122/1710)

Vâiz, mutasavvıf-şair ve mûsikişinas.

Şeyh Abdullah Efendi adıyla da bilinir. Bayrâmiyye tarikatı şeyhlerinden Himmet Efendi’nin oğludur. 1050’de (1640) İstanbul’da doğdu ve tahsilini orada yaptı. Bilhassa tefsir ve hadis ilimlerinde kendisini yetiştirdi. Bu arada Bayrâmiyye tarikatına intisap ederek babasına mürid oldu. 1669’da Kasımpaşa Camii’ne, on yıl sonra da Fatih civarındaki Halil Paşa Camii’ne vâiz oldu. Şehremini Yenibahçe’deki Defterdar İbrâhim Efendi Tekkesi şeyhi olan babasının 1684 yılında vefatı üzerine, adı geçen tekkeye şeyh tayin edildi. 1688’de hacca gitti. Dönüşünde Sultan Selim Camii cuma vâizliğine tayin edilince selâtin camii kürsü şeyhleri silsilesine girmiş oldu. 1694’te Fatih Camii vâizliğine nakledildi. Bu vazifede iken Sultan II. Mustafa’nın Avusturya seferine (1697) ordu vâizi olarak katıldı. Hayatının son yıllarında Beyazıt ve Süleymaniye camileri vâizliklerinde bulunan Abdi, 26 Şevval 1122’de (18 Aralık 1710) vefat etti, Üsküdar’daki Bezcizâde Tekkesi’nde babasının yanına gömüldü. Abdüssamed ve Abdüşşekûr adlı iki oğlu devrin tanınmış şairlerindendir. Abdüssamed babasının ölümü üzerine tekkeye şeyh tayin edildi.

Tasavvufî şiirleri mürettep bir divanda (bk. İÜ Ktp., TY 5537/6) toplanan Himmetzâde, bu şiirlerinde “Abdî, Derviş Abdullah, Abdullah”, Hz. Peygamber’in hayatını konu alan Gencîne-i İ‘câz isimli mesnevisinde ise (bk. İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp., El yazmaları, nr. 228) “Himmetzâde” mahlaslarını kullanmıştır. Ayrıca “Dîvân-ı lugaz” ismiyle adlandırılan, lugazlardan meydana gelmiş bir risâlesi de vardır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Hazine, nr. 1050, 206b-212b). Latîfî, Mehmed Tâhir, Hammer, İbnülemin gibi bazı müellifler, Abdi’nin bir şuarâ tezkiresi yazdığını kaydediyorlarsa da bu esere henüz rastlanmamıştır. Abdi, ayrıca hat ve mûsiki ile de meşgul olmuş ve bu konularda da eserler vermiştir. Hat sanatının ustalarından Hâfız Osman’dan icâzet almış, sülüs ve nesih yazıda üstat derecesine erişmiştir. Onun dinî mahiyette pek çok eser bestelediği çeşitli el yazması güfte mecmualarında zikredilmektedir. Ancak bu eserlerden hiçbirinin notası zamanımıza ulaşmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şeyhî, Vekayiu’l-fuzalâ’, Millet Ktp., Ali Emîrî, T nr. 731, s. 505-507; Sâlim, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3872, s. 463-464; Suyolcuzâde Mehmed Necîb, Devhatü’l-küttâb (nşr. Kilisli Muallim Rifat), İstanbul 1942, s. 142; Safâyî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 231b-233a; Hasîb-i Üsküdârî, Vefeyât-ı Ekâbir-i İslâmiyye, Millet Ktp., Ali Emîrî, T nr. 620, vr. 21a; Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1375, vr. 17b; Müstakimzâde, Tuhfe-i Hattâtîn (nşr. İbnülemin Mahmud Kemâl), İstanbul 1928, s. 286-287; Mehmed Şükrî, Silsilenâme, Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdâyî Kitapları, nr. 1098, vr. 21a; Osmanlı Müellifleri, II, 313; S. Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, İstanbul, ts., I, 172-176; a.mlf., Antoloji, İstanbul 1942, I, 126-127; Uşşâkîzâde, Zeyl-i Şakaik (nşr. H. J. Kissling), Wiesbaden 1965, s. 562; Tahir Olgun, “Abdî”, İTA, II, 209.

Nuri Özcan